Ekonominin kuralları vardır. Bu kurallara uyulmadığı zaman, ekonomi ''kırk katır mı, kırk satır mı istiyorsun'' diye sizi seçime zorlar. Son günlerde bu sorunu yaşıyoruz.

Merkez Bankası, piyasayı yüzde 14 politika faizi ile fonluyor. Diğer bir deyimle, bankalar merkez bankasından yüzde 14 faiz ile kredi kullanıyor. Bankaların hiç biri yüzde 30 dan aşağı kredi vermiyor. Aradaki fark kazanç olarak bankalara kalıyor.

Sermaye piyasasında, kısa vadeli Hazine Bonosu yüzde 24 civarında faiz oranı ile alınıp satılıyor. Banka, yüzde 14 faiz ile Merkez Bankasından aldığı parayı, kısa vadeli Hazine Bonosuna yatırmış olsa yüzde 10 para kazanıyor.

Bankaların, repo yoluyla aldıkları krediler ile döviz satın almaları yasaklandı. Ekonomi yasak tanımaz. Banka kredi yoluyla döviz satın aldırabilir. Bu kez, kredi kullananlardan, banka, döviz satın almayacağına dair beyanname imzalatıyor. Kim, bu beyana ne kadar uyar bilinmez. Ekonomide kar var ise, idari tedbirler göz ardı edilir.

Karaborsa fiyatı oluştuğu zaman devlet, bu gibi idari tedbirler uygular. Karaborsa fiyatını önleyecek idari tedbirler iş görmez.

Ekonomi otoriteleri, karaborsayı, sadece mal piyasasında oluşur zannediyor. Nerede ikili fiyat var ise orada karaborsa oluşur. Para piyasalarında, ikili fiyatı fiilen oluştu. Birisi devletin merkez bankası kanalıyla uyguladığı yüzde 14 faiz. Diğeri yüzde 24 piyasa faizi. Bankaların iyi müşterilere uyguladığı yüzde 30 kredi faizi.

Bu şekilde ekonomiyi götürmeniz mümkün değil. Zira, negatif faiz ile piyasaya verilen para ile en kolay döviz satın alınıyor. İdari tedbirler ile, bu dönüşümü önlemek olası değil. Piyasa, ekonomi otoritelerinden ''Serbest piyasa koşullarına uygun hareket etmeyi'' bekliyor.

Beklentilerin uzun vadeye yayılması, ekonomide yeni problemlere neden olacaktır. Hemen yarın, politika faizini reel anlamda, Libor ile eşitlemek gerekiyor. Zira, idari tedbirler yüzünden, dövize dönen para, yastık altına iniyor. Ya da dışarı kaçıyor. Her iki halde de, ödemeler dengesi üzerine negatif etki yaratıyor.