Yine ekrana aval aval baktığım anlardan birini yaşıyorum şu an. Nereden başlayacağımı, nasıl anlatacağımı ve hangi konulardan bahsedeceğimi kestiremiyorum. 

O kadar çok olay oluyor, o kadar çok şey yaşıyoruz ki; insan hangisini anlatacağını şaşırıyor. Bunlardan bir tanesi de malumunuz korona salgını. Bitmiyor ve durmadan artıyor. Hızla yayılıyor, kapıdan girmezse bacadan giriyor. Tabi bizde misafirperver olduğumuz için içeri buyur ediyoruz.

Ben asıl şuna anlam veremiyorum; başımızdaki bu musibete bakmadan hala insanlar birbirinin kuyusunu kazma peşinde. Çekememezlik, hırs, entrika kol geziyor. Ramazan ayına yaklaştığımız şu günlerde insanlar kendine çeki düzen verecekleri yerde daha da abartıyorlar. 

Bazen biz insanların başına gelenleri hak ettiğimizi düşünüyorum. Çünkü bizim bu hasedimiz, kinimiz, insanlara olan saygısızlığımız olduğu sürece daha çok musibet gelir başımıza. Takdir etmeyi bilmeden taklit ediyoruz. Ben merkezci duygularımızın kölesi oluyoruz. O öyle bu böyle bende şöyle olayımcılıkla hayat yürütmeye çalışıyoruz. Ah şu insan olmak kaidesi. İnsan kalabilmek meselesi.

Ne uzun ne meşakkatli bir yolculuk insan kalabilmek. 

Birlik ve beraberlik günleri sadece oruç tutarken hatırımıza geliyor. Kalan on bir ay iptal. Tatile gönderiyoruz vicdanımızı. Oysa her günümüzün iyilik ve düşünceli olmakla geçirilmesi gerekiyor. Yaratan bizi öyle yaratmış. Biz kara kutuyu seçmişiz. Oysa ak kutuyu seçebilmek daha kolayken! 

Evinin önünden geçen insanlara yemek yedirmeden göndermeyen bir nesilken; kapı komşusundan haberi olmayan nesile evrildik. İki gün önce Ayşe Kulin’in bir röportajını izledim. Orada o kadar güzel ve ibretlik bir anı anlattı ki! Sizinle de kısaca paylaşmak istiyorum. Ayşe Kulin 9 – 10 yaşlarındayken babaannesine götürülüyor. Dışarıda oynarken babaannesi et kavuruyor. Et kavurma ya da pişirme mutfakları normal mutfağın dışında oluyormuş. Babaannesi komşusuna sesleniyor:” bizim Ayşe’nin canı sizin eriklerden çekmiş. Birkaç tane verebilir misin?” Ayşe kızıyor. Hayır benim canım istemiyor, niye öyle bir şey yaptın ki? Gelen erik tabağına et koyarak Ayşe ile komşusuna gönderiyor ve “erikler için teşekkür et” diyor. Ayşe Kulin devam ediyor anlatmaya. Bizim zamanımızda iyilik uluorta yapılmazdı. Yardım etmek hissettirilmeden yapılırdı. Makbulu budur diyor. Şimdi bir koli erzak yardımı yapan instagrama resim atıyor. Nerede kaldı senin hayırın. Uçtu gitti haberin yok. 

Sessiz sessiz yapılmalı çoğu şey. Söylemeye gerek yok. Gençler ne diyor internet çağında: duyar kasmayın. Usul usul, kimseyi incitmeden yapın hayrınızı. Bir elinizin verdiğini diğer eliniz görmesin. Bizim Osmanlı atalarımız zamanında da bu böyleydi. Yardım yapılan çeşme başları varmış. Yardım edecek olanlar oraya bırakır, ihtiyacı olanlar da gece vakti gider alırmış. Nerede şimdi bizde o naiflik. Sorsan hepimiz Osmanlı torunuyuz. Hani derler ya beyefendi, hanımefendi olanlara çok Osmanlı biri diye. Ölmüş canım o Osmanlılar. Kalmamış. Bize de böyle hayıflanmak düşmüş.

Bugün de hayrımızı yaptık çıkırt bir resim. Çok şükür bunlar da geldi çıkırt bir resim. 

Ne demişler: bir musibet bin nasihatten iyidir. Belki de bu musibetler biz “Osmanlı” olana kadar gitmeyecek. Nereden bilebiliriz ki? 

Şimdiden hepimize hayırlı ve düşünceli bir Ramazan ayı diliyorum. Umarım tez vakitte bilinçli bir toplum haline gelir, İslam dinimizin ve Osmanlının bize öğrettiği gibi bireyler oluruz.

Hoşça ve sağlıkla kalın.