Yazıma öncelikle Samsunda Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün anıtına ve Edirne'de Adalet anıtına yapılan çirkin saldırının kabul edilemez olduğunu bildirerek başlıyorum.

İnsanların haklı ve onurlu savaşımlarını izlemek, onların yanında olmak, onlara omuz verebilmek güzel şey.

Bu savaşımı veren bir mahalle halkıyla yaşanmış olayların videosunu izledik. O videoda Yeşilçam filminde seyrettiğimiz insanların replikleri, gülüşleri, ağlayışları, umutsuzluğu ve umudunu gördük.

Mahalleye çevik kuvvet ile zabıta güçleri gelmiş insanların yıllardır barındıkları hatta gözlerini dünyaya açtıkları evlerinin elektriğini, suyunu, doğalğazını, telefonunu, internetini kesiyor. Kepçeler de mahallesinin altyapı hizmetlerini kazarak mahalle halkını yıldırmaya çalışıyor.

O evlerde yaşlılar var, çocuklar var,makineye bağlı hastalar var, aileler var. Birde Öykü adlı 17 aylık bir bebek var. Öykü bebek 9 ay hastanede yattıktan sonra eve çıkarılmış. Makineye bağlı. Evleri boşaltmak için gelenler önce evin elektriğini kesmişler. Ancak mahalle halkı öyle bir tepki göstermiş ki yeniden bağlamak zorunda kalmışlar.

Öykünün babası "tüm mahalle karanlığa gömülmüşken ben evin ışıklarını kullanamazdım. Bu nedenle bir tek makinanın fişi için elektriği kullandım. Hiçbir ışığı açmadım. Mahallenin suyu da kesilmişti. Halk tankerlerle gelen suyu kullanıyordu. Bana suyu da bağladılar. Hortumlarla komşularıma su servisi yaptım." Öykü bebek için bir istisna yapılmış ama koah ve astım hastası olanlar için hiçbir yardım yapılmamış, elektrik, su ve doğalgazı kesilmiş ısrarlara rağmen bağlanmamış.

Konutlarda elektrik ve su olmayınca İBB mobil tuvalet,şarj istasyonu, su tankeri gibi yardımlarda bulunmuş.

Aslında ilk önce tebliğden sonra bir ay içinde konutların boşaltılmaması halinde yaptırımlar uygulanacağı bildirilmiş. Yaptırımların uygulanacağı gün 10-12 otobüs çevik kuvvet ve çok sayıda zabıta ekiplerinin gelmesi iddiaya göre biber gazı, plastik mermi, sis bombası kullanılması ve konut kapılarının kırılması insanları çok üzmüş.

Tozkoparan, Küba ve Mehmet Nesih Özmen mahalleleri 2006'da kentsel dönüşüm alanı, 2013'te riskli alan, 2020 yılında ise Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile afet bölgesi ilan edildi. Konutların yıkılacağı bildirilerek boşaltılması istendi. Yıkım işlerine başlanacakken konu yargıya intikal ettirilip İstanbul 10. İdare Mahkemesi konutların boşaltılması ve yıkım işlemleri için yürütmeyi durdurma kararı verdi ama kısa bir süre sonrasında

bu karar kaldırıldı. Yukarıda anlattığımız yaptırımlar hızla uygulandı. Temmuz 2021 yılında ise halkın gösterdiği olağanüstü caba ve özveri meyvesini verdi; bölgenin riskli alan ilan edilmesi kararı için Danıştay yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Tozkoparan halkı aslında kentsel dönüşüme değil, kentsel dönüşüm altında bölgenin bir rant alanı haline getirilmesine ve hukuksuzluğa karşılar.

Gerçekten kentsel dönüşüm projelerinin uygulamada rant yaratma ve bu rantı paylaşma projelerine dönüştürüldüğü görülmektedir. Çünkü bu uygulama da özel yapı şirketleri devreye girmekte sonuçta o yerde yaşayanlar yerinden edinmiş olma riski ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu süreç yaşanırken de o kentsel alanın daha sağlıklı, daha yaşanır bir çevreye dönüştürüleceği empoze edilmektedir. Sosyal ve ekonomik bakımdan daha zayıf olanlar bu süreçten zararlı çıkmaktadır. Bu konuda Selin Çınar Erdüzgün ile Füsun Çizmeci Yarışın mmgargan dergisinde çıkan bilimsel incelemelerini okumanızı tavsiye ederim. Bu inceleme de yazarlar "Barınma hakkından çok daha fazlası olan konut hakkı ihlallerine toplumun sosyo-ekonomik açıdan zayıf kesimleri daha fazla maruz kalmakta ve bu kesim konut haklarını korumak için bir mücadele içine girmektedirler" demektedirler.

Tozkoparanlılar kaç metrekare evleri varsa aynı ölçüde bir ev istiyorlar. Örneğin 50 metrekare evimi size veriyorsam sizde bana aynı evimi geri verin ama bunu bedelsiz yapın, yeşil alanlarımız, parklarımızı, bahçelerimizi de koruyun diyorlar. Yani yerinde ve bedelsiz dönüşüm istiyorlar.

Fakat karşılarına çıkan tablo farklı. Çevrede yıkılmaya yüz tutmuş evler var. Dönüşüme önce oradan başlayın, oranın sakinleri de istiyorlar denildiğinde "orada maliyet karşılamıyor" cevabını almışlar. Yani maliyetin kurtarmadığı yerde zor durumda olan vatandaşın yardımına kimse koşmuyor.

Peki bu insanların geceleri bölgelerinde nöbet tutmak, hastalara sahip çıkmak, kermes düzenleyip yargılama giderlerini karşılamak, elektrikleri, suları kesilince yemek yapıp paylaşmak gibi örnek davranışlarının temelinde ne var derseniz onu da şöyle açıklayacağım.

Çünkü Anadolu'daki komşuluk geleneğini aynen sürdürmüşler. Birkaç kuşak öncesinden anneler, babalar arkadaş, şimdi de çocuklar. Bir komşuluk kültürü oluşmuş. Bir işleri olduğunda biri birlerine çocuklarını emanet edebiliyorlar. Babalarının, dedelerinin diktikleri ağaçlar orman gibi yemyeşil ve kuşlarla bile bütünleşmişler. Ortak sorunlarını parkta toplanıp tartışabiliyor karar alabiliyorlar. Hepsi biz kentsel dönüşüme değil rantsal dönüşüme karşıyız diyorlar.

İşte tüm bu yaşananlar, bu dayanışma, bu direniş "Tozkoparant: Rantsal Dönüşüme Karşı Bir Dayanışma Hikayesi" isimli belgesel ile anlatıldı. Tüketici Konfederasyonu adına katıldığımız gecede Tükonfed Başkanı sayın Aydın Ağaoğlu'na katkılarından ötürü plaket verilmesinden gurur duyduk. Belgesel gösterimine, Tozkoparan Mahallesi sakinleri, Küba Mahallesi sakinleri, siyasetçiler, dernekler, Tüketici Konfederasyonu ve medya mensupları katıldı.

Hukuk kuralları içinde, hukuka güvenilerek yapılan mahalle halkının bu dayanışması sonucunu izleyecek ve destekleyecek ve merakla bekleyeceğiz.