Kadına şiddet, tecavüz ve taciz haberleri gibi doktor veya sağlık çalışanlarına saldırı haberleri de her gün gazetelerde, televizyonlarda yer almaktadır.

Bu saldırı haberleri ile ilgili bulduğum birkaç haber başlığı şöyleydi:

"Hasta yakınlarından doktora ölüm tehdidi", "…ta hekimlere çirkin saldırı", "Hatalı ameliyat yüzünden ölen kızı için dava açtı", "Yanlış iğne yapan doktora 6 yıl istendi", "Hastayı 'bir şeyin yok' diyerek evine gönderen doktora soruşturma", "Hastasıyla ilgilenmeyen kadın doktora 6 ay hapis cezası verildi", "Devlet Hastanesi'nde görevli bir doktor, tedavi için gelen bir hastanın saldırısına uğradı.", "Hastanede öldürülen doktor son yolculuğuna uğurlandı", "Doktorun başında parke taşı parçaladı", "Hasta yakını tarafından darp edilen doktorun kolu kırıldı", "Dövülen doktorun kırık koluna platin takılacak", "Sıra beklememek için doktora hakaret eden hastaya 6 bin TL ceza kesildi", "Sağlık Merkezi'ne pompalı tüfekle baskın", "Doktora silahlı saldırı", "Aile hekimi hastaya 'yanlış' tedaviden tazminat ödeyecek", "Doktoru linç etmek istediler.", "Savcıyla tartışan doktor tutuklandı".

*

Üzülerek belirteyim ki bu haberler artık herkesin kanıksadığı hale gelmiştir. Dikkat edilirse kapalı kapılar ardında özellikle çocuk ve kadınları iyileştirdikleri ileri sürülen sahte hacı hocalar, şeyhler, şıhlar, medyum, cin çıkaranlar gibileri hakkında şiddet gördükleri haberleri yoktur.

Bu kişiler için ancak kadınlara ve çocuklara tacizden şikayetler olur, eylemli olarak bir şiddetle karşı karşıya kalmazlar!

Hastanedeydim; bir kadın çığlık çığlığa bağırıyordu: "kaç saatlik yoldan geldim, tedavim yapılmazsa hepinizi şikâyet ederim" diye görevli hemşireyi tehdit etti. Hemşire hanım gayet sakindi ve "Cihaz arızalandı. Hastaların tümünü ve sizi aradık. Siz telefonunuzu açmadınız mesaj bıraktık" diye cevap verdi. Ancak kadın bir türlü ikna olmadı ve bağırmasını sürdürdü. Hemşire hanım bu kez kadına "hasta hakları" bölümünün yerini tarif ederek şikâyet hakkını anımsattı.

Hastalık halinde insanların en çaresiz oldukları ve umutlarının sona erdiği anlarda tek umutlarının doktor olduğu kuşkusuzdur.

Mukim Tahir o güzel bestesinde uzun süre gelmediği evine gelip kapıyı çaldığında evde veremden çaresizlik içinde yatan eşinin son bir umutla: "Kapıyı çalan kimdir" diye seslendiğini ve "Belki gelen hekimdir" diye umutlandığını anlatır. Fakat gelen "hekim" değildir ve Mukim Tahir'in ilk eşi gibi ikinci eşi de veremden kurtulamayarak ölür. Bu hüzünlü öykü, sonradan Mukim Tahir tarafından bestelenir ve yıllardır dillerden düşmeyen bir türküye dönüşür.

*

Avrupa'da başbakanların, bakanların bile sokaklarda, alışveriş merkezlerinde, sinema ve benzeri yerlerde hiçbir koruma olmadan gezip-oturdukları bir gerçek. Fakat bizde bırakın adliyelerin önünü, adliye içinde bile insanların dövüldüğü ve hatta öldürüldükleri de bir gerçektir.

Hastaneler içinde de doktorlar ve sağlık çalışanları güven içinde olmadıkları gibi hastaların-yaralı olarak yatan hastalarında güvenliklerinin bazen sağlanamadığı görülmektedir.

Evlilik dışı ilişkiden hamile kalarak bir çocuk dünyaya getirdiği belirtilen kadın cinayetlerinin sembollerinden Güldünya Tören, önce silahla yaralanmış ardından tedavi gördüğü hastanede 25 Şubat tarihinde öldürülmüştü.

Suruç Devlet hastanesine yaralı olarak kaldırılan bir vatandaşın kardeşi de şöyle demişti:

"İki kardeşim ve babam hastane içinde katledildi. Bir kardeşime işyerinde üç kurşun sıkılmış. Otopsi raporunda vücudundan 17 mermi çıktı. 14'ü hastanede olmuş."

Hasta ve daha çok hasta yakınları ile sağlık çalışanları ile arasında geçen olayların elbetteki birçok nedeni vardır.

Bunlar arasında iletişim, empati ve öfke denetiminin eksik oluşunu da söyleyebiliriz.

Yalnız sağlık çalışanlarının değil aslında tüm kamu çalışanlarının beden dilleri, tavırları, konuşurken seçtikleri sözcükler her zaman önemlidir.

Rahatsızlıklarım nedeni ile zaman zaman sağlık kuruluşlarına gittiğimde hastaların doktorlardan yasal olmayan isteklerde bulunduğunu ve istekleri kabul edilmeyince olay çıkarttıklarına tanık oldum.

Fakat yalnız sağlık alanında değil diğer kamusal alanlarda da bazı kamu çalışanlarının etik olmayan tavırlarına da tanık oldum. Bu etik olmayan davranışlar üst dereceli görevlilerde daha az, alt derecede çalışanlarda daha fazlaydı.

Gerçek şu ki biz de "Kamu Görevlilerinin Etik Davranış İlkeleri İle Başvuru Usul ve Esasları Hakkındaki Yönetmenlik" pek bilinmemekte ve uygulanmamaktadır.

Oysa bu yönetmenliğin; "Madde 6- Kamu görevlileri, kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde; halkın günlük yaşamını kolaylaştırmayı, ihtiyaçlarını en etkin, hızlı ve verimli biçimde karşılamayı, hizmet kalitesini yükseltmeyi, halkın memnuniyetini artırmayı, hizmetten yararlananların ihtiyacına ve hizmetlerin sonucuna odaklı olmayı hedeflerler." derken, devamında da; hizmetten yararlananlara iş ve işlemlerle ilgili gerekli açıklayıcı bilgileri vererek onları hizmet süreci boyunca aydınlatırlar. Kamu görevlileri, çalıştıkları kurum veya kuruluşun amaçlarına ve misyonuna uygun davranırlar" denilmektedir.

Bir süre önce benim de bel fıtığım patladı. Bacaklarımı oynatamadım, yürüyemedim, uyuyamadım. Bir hastanede beyin cerrahına göründüm. Koridorda neyin var dedi ve hiç muayene etmeden MR(Manyetik rezonans) istedi. MR sonucunu almam birkaç gün sürdü. O acılarla yaşadım. Doktorum emarı görünce fizik uzmanına görün iyi olmazsan Nisan ayında ameliyat ederiz dedi. Fizik doktoruna gittim. MR rapor sonucunu bekledi. O da birkaç gün sonra çıktı. Doktoruma gittiğimde fizik tedavi verdi. Fakat fizik tedaviyi yaklaşık 3,5 ay sonra başlatacaklardı. Ve ben acılar içinde olduğum halde her iki doktorum bir tek ilaç yazmamışlardı.

Ben sessizce o birimlerden ayrıldım. Çünkü belki oradaki olanaklar o kadardı ve hiçbir şey hiçbir bahane bir doktora haksızlık etmeye neden olmamalıydı.

Çareyi Bahçelievler Devlet Hastanesi bünyesinde İstanbul Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvurmakta buldum. Orada Prof.Dr. Sayın Fatma Nur Kesiktaş'ın bir hastayı karşılama, ilgilenme ve sevecen tavrı benim için o kadar mutluluk verici oldu ki günlerdir çektiğim acıları o an neredeyse unuttum. Günler sonra bana ilaçlarımı yazdı ve ivedi olarak fizik seanslarımı başlattı.

Aslında sorun ben değildim. Sorun acı çeken hastaya çare bulmak çözüm sağlamak ve devletin sevecen elleriyle onu çektiği acıyla baş başa bırakmamak yönündeki görev anlayışıydı. Bu güzel tavır ve davranışa teşekkür ediyorum. Bu etik ve insani davranışlar mutlaka bilim insanlarına, kamu görevlilerine daha çok saygınlık kazandırır, vatandaşın kamu hizmetlerindeki memnuniyetini artırır.