Yazımızın başlığını neden böyle koyduk. Çünkü Soma’da yaşananlar bir faciadır. Ama facianın daha derin faciaları da vardır. Bu facianın derin faciaları çoktur ama biz ikisini yazacağız.

Facianın birinci faciası Tam bir faciadır. Madende derinlerde çalışanlara her zaman olabilecek metan gazı yoğunluğuna ve diğer zehirli gazlara karşı korunmak üzere “ GAZ MASKESİ” takılır. Ve işçiler maden ocağına bu maskeleri taktıktan sonra ancak girebilirler. Ama bu gaz maskesi 400 TL dir. O zaman işveren bir çare buluyor işçiler için 5 TL lik toz maskesi aldırıyor ve bu maske ile ocağa indirip çalıştırıyor. İşte facia o zaman başlıyor. Beklide işçilerimizin tümü gaz maskeli olsalardı bu gün cenaze sayımız 300 değil 20-30 civarında olacaktı. Ama bu facia yaşanıyor. Bu işin adı göz göre göre cinayet işlemek değilse  adı nedir? Bu facianın yaşandığı ülkemizde bir başbakan vardır. Başbakanın görevleri Anayasada yazılıdır. Anayasa diyor ki:”Başbakan, bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla mükelleftir.” Bu görevler Anayasa ile kendisine verilmiş bir başbakan 600 işçinin gaz maskesi yerine toz maskesi verilerek Kömür ocağına indirilmesi ve çalıştırılması gibi büyük bir yanlışın üstüne Anayasal ve yasal kılıçlarını kuşanarak gitmemiş ve görevini ihmal etmiştir. Bu da yetmemiş Hürriyet Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil’in bu işçiler AKP ye oy verdiler öyleyse onlara müstahaktırlar anlamına gelemeyecek bir yazısına bu anlamı yükleyerek salonlardan ve meydanlardan Yılmaz Özdil’e yüklenmiştir. Ayrıca Posta Gazetesi yazarı Yazgülü Aldoğan’ın “ Bunlar ne şehittir ne gazi” sözlerini hedef almıştır. Bunlar da yetmemiş patronları Aydın Doğan’a “Bunları kapıya koy..” diyerek işten atılmalarını istemiştir. Sayın Başbakanımızı maden ocağına gaz maskesi yerine toz maskesi verilerek indirilen ve çalıştırılanlar hakkındaki görüşlerini milletimiz hala daha öğrenememiştir. Ancak basın mensupları ile  ilgili beyanları için söylenecek tek söz yoktur. Anayasamıza göre Başbakanlığın doğrudan doğruya müdahale edeceği basın mensupları ile ilgili bir tek görevi bile yoktur.

Gelelim facianın içindeki ikinci derin faciaya. Bir süre önce başbakan bir tamim çıkarıyor. Ve bundan böyle maden ocaklarına verilecek ruhsatları Enerji ve Tabii kaynaklar bakanlığı değil benim başında bulunduğum Başbakanlık verecektir diyor. İkinci derin facia da budur.  Eğer başbakan maden ocaklarının ruhsatlarını vermeye kalkarsa bu ruhsatların verilmesinde usulsüzlükler, kayırmalar yasalara aykırılıklar olursa düzeltici önlemleri kim alacak. Anayasanın bu görevi verdiği başbakan kendisi ruhsat vermeye başlarsa yanlışları adam kayırmaları kim düzeltecek. Anayasanın Başbakana yüklediği” Başbakan bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla yükümlüdür” hükmünü nasıl yerine getirecek. İşte bu görev yerine getirilememiştir. Daha da fecisi başbakanlıkta maden ocaklarından anlayan şartnamelerden anlayan işleticilerin yerine getirmekle mükellef oldukları maden ocaklarında bulundurulması gerekli donanımlardan anlayan maden mühendisleri yoktur. O zaman bu ruhsatları inceleyerek uygun veya değil şu eksik bu eksik gibi konularda başbakana doğru ve bilimsel maden mühendisliği yolunu kim gösterecek.

Facia içindeki ikinci derin facia da budur

Bunlara ek olarak olay Türkiye’de yaşandığından açık bütçe ve enflasyon altında inim inim inlediğimizden ve laik eğitimden uzaklaştığımızdan her olaydaki gibi bu olayın da daha derin bir yaralanmaya yol açması kaçınılmazdır. Kimsenin aklına yıllardan beri Milli Reaksiyonların doğmasına gelişmesine ve büyümesine yol açan ve yaralanmaları derinleştiren bu iki ana temel yanlışı düzeltmek gelmiyor.

Siyasilerimiz 14 Mayıs 1950 tarihinden bu yana Denk Bütçe + Laik eğitimden uzaklaşan bütün toplumlarda alınacak her tür önlemin başarısızlıkla sonuçlanacağını ve su üstünde yazılmış yazılar gibi hemen silineceğini bilmiyorlar.