Stres, ciddi bir hastalığı başlatan bir tetikleyici olabilir mi? Yapılan çalışmalar bu konuda tamamen net bir sonuca varmamıştır. Yazımızdan bilgi alabilirsiniz.

Stres, çevrenin taleplerini karşılamak için vücudun verdiği bir tepki türü olarak tanımlanabilir. Vücudun verdiği bu tepki duruma göre farklı yoğunluklarda yaşanabilir, birçok durumda kişi bu tür talepler karşısında bunalmış olabilir ve bununla mücadele edecek kaynaklardan yoksun olabilir. Peki bu gibi stres tepkileri ciddi bir hastalığın tetikleyicisi olabilir mi?

Stres tepkileri kalp hastalığı, kanser, otoimmün hastalıklar vb. gibi fiziksel hastalıklarla ilişkilendirilmiştir. Bazı araştırmalara göre stres ile bazı fiziksel hastalıklar arasında bir ilişki olduğu bir gerçektir. Peki stres, bu hastalıkların oluşmasının direkt bir nedeni olabilir mi?

Önceki paragraflarda bahsedildiği gibi stres, kişinin kendi kaynaklarının çevrenin taleplerini karşılamaya yetmeyeceğini fark ettiğinde ortaya çıkar. Hans Selye stresin babası olarak adlandırıldı ve bunun vücudun kendisine dışarıdan gelen herhangi bir talebe yönelik cevap olduğunu varsaydı.

Selye teorisinde, stresten küresel boyutta tüm organizmalarda görülen biyolojik ve basmakalıp bir tepki olarak bahsetti. Burada iki tür tepkiden bahsedilmektedir: biri çevreye uyarlanmış, çevrenin taleplerinin vücudun kaynaklarıyla uyumlu olduğu durumdaki tepki ve bir diğeri ise daha yoğun veya rahatsızlık veren bir tepki olarak ortaya çıkan strestir.

Kortizolün vücuttaki etkileri, vücudun düzgün çalışması için gereklidir. Aslında, görevlerini en iyi şekilde gerçekleştirmesi için bunun olması gerekir. Asıl sorun, organizmanın sınırlarını aştıklarında ortaya çıkar ve vücut keyfi bir stres tepkisi verir. Bu durumlarda stres tepkisi kronik olduğunda, kortizol seviyeleri ve periferik aktivasyon kas güçsüzlüğü, kronik yorgunluk, enfeksiyonlar, migren, adet bozuklukları, konsantrasyon eksikliği gibi durumlara yol açabilir.

Stres, daha önce bahsedilenlerden daha ciddi hastalıkların gelişme olasılığını da etkiler. Sonuçta yaptığı şey, bağışıklık sistemimizi tehlikeye atmak ve vücudumuzu dışarıdan gelecek saldırılara karşı çok daha savunmasız kılmaktır.

Kardiyovasküler hastalık durumunda, bu yanıt kronik olarak sürdürülürse stres riskinizi artırabilir. Örneğin, akut koroner sendrom (AKS), psikolojik faktörlerle oldukça ilişkilidir. Hastalığın erken evrelerinde, saldırgan tavırdaki stres tepkileri çok önemlidir.

Otoimmün hastalıklarla ilgili olarak, çalışmalar sonuçsuz kalmıştır. Bununla birlikte, yüksek kortizol seviyeleri ile uzun süre yaşananan stresin ardından bağışıklık sisteminin düzensizlik yaşaması nedeniyle belirli bir bağlantı olduğu görülmektedir. Bu bağlantı, romatoid artrit ve Graves’in hipertiroidizminin(zehirli guatr) başlangıcınınn bir göstergesidir.

Kanser hastalıklarından bahsederken, kaygı durumunun sebep olduğu tepkinin kanserin başlangıcını tetiklediği kanıtlanmamıştır. Ayrıca hayatta kalma süresini ve iyileşme yüzdesini artırdığı veya azalttığı da gösterilmemiştir. Kanser gibi bir teşhisten sonra gelişen stres tepkisinin, hastaların ve ailelerinin yaşam kalitesini etkilemesi kaçınılmaz bir durumdur.

Kısacası, bu tepkinin belirli hastalıkların başlamasının, gelişmesinin ve sürdürülmesinin doğrudan bir nedeni olması gerekmez. Bunun için, kortizol düzeylerinin uzun vadede yüksek kaldığı kronik yüksek yanıt da dahil olmak üzere belirli faktörlerin bir araya gelmesi gerekir, çünkü bu hormon bağışıklık sisteminin yanıtını etkileyebilir.