Rezervlerde artış ile övünen bir ülkede yaşıyoruz. Halbuki rezervlerin maliyeti vardır. Yabancı parayı kasada tutmanın bedeli, borçlu ülke için borcuna ödediği faiz ile ölçülür. Borcu ödemek yerine cepte para tutmak, faiz maliyeti getiriyor. Rezervler arttıkça, faiz maliyeti de yükseliyor.

Ekonomik akıl, rezerv artışını kabul etmez. Siyasilerin rezervleri artırma politikasının maliyetini Türk Halkı ödüyor. Tuhaf olan diğer bir konu da rezervler azaldı diye muhalefetin karamsar tablo çizmesi. Halbuki azalan rezervler, ülkeye daha az yük getiriyor.

Bu gün Merkez Bankası, döviz mevduat karşılık oranını yüzde 23,1 seviyesine çıkardı. Bir yıldan uzun döviz mevduat için bu oranı yüzde 17 olarak belirledi. Oranı yükseltmenin gerisinde, rezervlerde artış yaratmak var. Zira, döviz mevduatın karşılık oranının artması, rezervlerde artış sağlar. 250 milyar doları aşan döviz mevduat karşılık oranının yüzde 2 artması, rezervlerde 5 milyar dolar artış sağlar.

Bu politika övünülecek bir durum değildir. Zira, rezervlerdeki artış ülkeye ilave maliyet getiriyor.

Türkiye para ikamesi sorunu yaşıyor. Bankalardaki mevduatın yarısından fazlası döviz olarak tutuluyor. Karşılık hesaplarındaki artış, bankaların döviz cinsinden para maliyetini artıracaktır. Bankalar, döviz mevduatından kaçınacaktır. Ancak, paraya da hayır diyemezler. Para maliyetini, piyasaya kredi faizindeki artış ile yansıtacaklardır.

Para ikamsi ile mücadelelerden birisi de döviz mevduat karşılık oranlarının yükseltilmesidir. Bu politikanın başarılı olabilmesi için TL nin değerli para olarak kalması gerekiyor. Enflasyon oranında getiri sağlamayan TL, mevduat olarak tutulma şansı yakalayamaz. Sorun dönüp dolaşıp, FAİZ unsuruna geliyor. Reel anlamda piyasa faizi, Libor üzerinde olmaz ise, yapılan tüm politikalar neticesiz kalır.

Siyasi otoritelerin düşük faiz isteminin gerisinde, yatırımları artırma amacı vardır. Faizler düştükçe yatırımlar artar. Ekonomideki bu kuralın işleyebilmesi için, boşta kalmış tasarruf bulunması gerekir. Yatırım=Tasarruf seviyesinde düşük faiz iş görmez. Zira, faizler ne kadar düşük tutulursa tutulsun, eşitlik ve negatif tasarruf seviyesinde, yatırıma gidecek tasarruf yoktur. Bu kuralı Türkiye yaşıyor. Ödünç verilebilir fonlar, toplam banka kredilerinin gerisinde kalıyor. Faizlerin düşmesi yatırımları artırmıyor. Açıkta kalan para, döviz mevduata dönüşüyor. Para ikamesi sorunu, giderek artıyor.

Çare bellidir. Dolarizasyonu önlemek için, maliye ve para politikasını birlikte uygulamak lazım. İlk aşamada, mevduata beklenen enflasyonun üzerinde faiz vermek gerekiyor. Faiz sendromuna yakalanmış ülkede ise böyle bir politika uygulanmıyor. Dolaylı politikalar ile sonuca ulaşmak, başka sorunların ortaya çıkmasına neden oluyor.

Bu gün uygulamaya giren karşılık oranlarındaki artış, sorunu çözmek yerine ülkeye ilave maliyet getirecek. Ekonomik aklın devreye girmesi gerekiyor.