Bu yol benim yolum.

Ve ben nereye istersem oraya gideceğim...

 

Mola vererek, durarak, hissederek, dokunup ağlayarak belki ve belki de sadece bir şey yapmadan yürüyorum. Rahat ve sakinliğin iç sesi benimle birlikte yol arkadaşım. Kimsenin kimseye değmeden ve onlarca insanla bu yollarda yürümek heyecanlı.

 

Hiçbirine değmeden, dokunmadan, varlıkları sadece var olmak olanlara bakarak geçmek güzel. “Yolculuk nereye” diye sormadan, “a sende mi buradaydın” demeden öylece ilerlemek keyifli...

 

“Hangi yolmuş bu bende gideyim” diyenleriniz olacaktır, biliyorum. Bu yolu şöyle tarif etmeliyim size. Benim gördüğüm yeşilin çok yeşil, sarının bana yakışan tonu ve kırmızı ile turuncunun kendine yer bulup sırıtmadığı bir yol. Uzun. Epey uzun. Yaratıcımın bana biçtiği ömür kadar. Çiçekleri alabildiğine allı morlu pembeli, gölgeleri hissedebildiğim kadar serin ve kalabalığı duyamadığım kadar sessiz. Bu yol benim içimde. Sizin de içinizde yolunuz var. Hatta birden fazla yollarınız dahi olabilir. Kararsız kalmanız bunlardandır. Neyi seçeceğinizi bilemeyip arafta kalışlar bundan sebeptir.

 

Yolum toprak yol.

Ayağımın altından yerin içerisine köklenebiliyorum. Bir ağaç dibine oturup, yaslandığım vakit; “işte benim huzurum” diyebiliyorum. Kokusunu içime çekip “yaşıyorum çok şükür” diyebiliyorum. Ben ben olabiliyor ve sakin ve rahatça yolumda ilerliyorum.

 

Yolum bu dünyadan geçmiyor.

Çünkü bu dünyanın üzerinde yaşayanlar ve adına insan dediğimiz varlıklar aşırı bencil, kaprisli ve egolarından arınamamış olduklarından kirletiyorlar yeryüzünü. Virüsler, salgınlar, savaşlar, kıtlık ve var olan daha nice ibretlik durumlardan ders çıkarmadan; “hayat bu” denen basit tabire yerleştirip yaşamaya çalışılıyor.

 

Sorgulama yok. Neden demek yok. Düşünmek yok.

Sitem var. Stres yükleme var. Başkalarının hayatlarına karışmak var.

 

E göz var izan var demişler önce kalpleri bir ovalayıp parlatalım bakalım altından ne güzellikler çıkacak! Sakin kalmaya çalışıp, alıp takkeni önüne “ben neyim ve ne yapıyorum” diye bir düşünmek gerek. Kendi içine bakmadan ne güzel bir yol ne de huzur sokakları bulamazsın. Hayıflanma boş yere kendin değişmeden dünyan ve çevren değişmez.

 

Kendi yolunu bul.

Ne istiyor ve nasıl yaşamak durumundasın? Okyanuslarda yüzebilmek mi istersin yoksa kendine güvensizliğinden ötürü “o okyanuslarda boğulurum” diye mi düşünürsün. “Benim yolum ormanlık, ağaçlık olsun” dersen eğer, kurtlar, tilkiler de çıkabilir karşına. Hesap kitap peşinde koşan, çalışıp hak etmeden hazıra konmaya yeltenenlerde olacak. Senin yoluna taşlar koyanlar da olacak. Sen o taşlara engel olarak bakmayı bırakıp “yükselmem için basamak” olacak diye düşünürsen ilerleyeceksin. Sen kendi yolunu kendin çizeceksin. İster çöl de, ister orman da, ister dağda ister okyanusta...

 

Tek başınalığın yolcusu tek olur.

Yalnız kal. Bu zamana kadar hangi kalabalık senin ilerlemeni istedi can-ı gönülden? Hangi dostun vurmadı seni arkandan? Hangi akraban mal mülk peşine düşüp yediği yemeğin hatırına kalbini kırmadı?

 

Yoksa sende diğerleri gibi “ne ekersen onu biçersin” diye mi düşünüyorsun. O zaman kendi yoluna öfke, kin, haset ekmeyi bırak. Sakinlik, sabır ve selamet ek. Hep ben verici olamam deme senden daha çok veren Yaratıcı var unutma.

 

Yol senin içinde.

Benim yolum çok güzel sizde gelsenize...