Yıllar önce üniversite sınavlarında aldığım puanlar hem Ankara'da hem de İstanbul'daki fakültelere girme hakkını bana sağlıyordu.

Ben İstanbul'da olmayı seçtim. Çünkü İstanbul hayallerimin kentiydi ve ben bir deniz tutkunuydum.

İstanbul'a benim gibi üniversiteyi kazanmış birkaç arkadaşla birlikte gelmiştik. Akşam olunca arkadaşlardan biri daha önce Gedikpaşa semtinde bir otelde kaldığını oranın bütçemize uygun olacağını söyledi ve sanırım 4 arkadaş olarak otele gittik.

O otelde gece ilk kez tahtakurusu ile tanıştım ve sabaha kadar uyuyamadım. Ertesi gün ve daha sonraki günler aynı sorun devam etti. Hatta kim dedi nasıl oldu bilemiyorum birkaç kutu tuz aldık karyolalarımızın çevresini baştan başa tuzladık. Fakat böyle bir sınır çizmek çare olmadı. Arkadaşlardan biri tahtakurularının tuzdan geçip yataklarımıza tırmanamadığını ancak duvarlardan tavana tırmandığını ve tavandan pike yaparak kendilerini bizim yataklarımıza dikey yatış yaptıklarını söylüyordu.

Yaşamımda ben ilk kez o otelde kâbus gördüm. Düşümde bir el ağzımı ve burnumu kapatmış beni soluksuz bırakmıştı. Çırpınıyordum. Bağırmak istiyordum. Soluk almak o gizemli eli yüzümden çekmek istiyordum. Fakat hiçbirini yapamıyordum. O gecenin sabahında duvardaki eski, kirli, çerçeveli aynayı kaldırınca altında çok sayıda tahtakurusu olduğunu görmüştüm.

Birkaç gün sonra otelden ayrıldık ve bu kez Vefa semtinde sözde özel bir yurda yerleştik. Genişçe bir koğuşta altlı üstlü ranzalarda 30 kişi kalıyordu. Haftada bir gün sıcak su vardı, banyo için kuyruğa giriyorduk. Kuyruk sırasında ise çok kavga oluyordu.

Burada da daha fazla kalamadık ve Fatih Kadınlar Pazarı semtinde tek odaya bir ev kiraladık. Bekara ev verildiği için kira yüksekti. O tarihte kargo sistemi olmadığından ailelerimiz yataklarımızı ambar yoluyla gönderdi. 4 arkadaş yataklarımızı zaten küçük olan odada yan yana olmak üzere yere serdik. Evde banyo yoktu ama evin yakınında bir hamam vardı. Sonradan arkadaşlarımız eve iki öğrenci daha getirdiler. Bunların kalacak yerleri olmadığını söylediler ve zorunlu olarak o küçük odada yere serilen yatak sayısı 6'ya çıktı.

Bir süre sonra o evden ayrıldım. Horhor sokağında yine öğrencilerin kiraladığı diğer odalarını kendisinin kiraya verdiği bir evin tek yatak sığacak büyüklükteki odasına taşındım. Çatı katında kalan bir öğrenci keman çalıyordu ve keman sesi beni mutlu ediyordu.

Sömestr tatilinde memlekete gittim. Döndüğümde yün yatağım yerinde yoktu. Orayı işletene sordum. Sömestr de kendisinin de olmadığını kimin aldığını bilemeyeceğini söyledi. Herkeste anahtar olduğundan dediği bir ölçüde doğruydu. Bu kez ucuz bir yatak almak zorunda kaldım. Yemek sorunumuz hep oldu. Kahvaltı düzenimiz hiç olmadı, beslenmemiz de rastgeleydi. Lokantalardaki iyi pişmemiş etlerden ötürü bazı öğrencilerde parazit sorunu vardı.

1.72 boyunda olduğum halde 60 kiloydum. Ellerim her zaman soğuk olurdu. Kıbrıs'ta yaralanan Türkler için kan verdiğimde bir arkadaş zaten "zayıfsın niçin kan verdin" diye eleştirmişti.

Sanırım İ.Ü. Hukuk Fakültesi ikinci sınıftayken Vezneciler Site Öğrenci Yurduna sıram geldi. Hemen taşındım. Peki "Yurt" ne demekti;

Bir halkın üzerinde egemen olarak yaşadığı, kültür ve uygarlığını oluşturduğu toprak parçası,

Kişinin doğup büyüdüğü, yaşadığı yer, baba ocağı.

Yani ben atık "baba ocağındaydım". Yeni baba ocağım yine 4 yataklı küçük bir odaydı. Odanın kıdemlisi 20 yıldır üniversiteyi bitirememiş tanrıtanımaz "Gavur İrfan" dı. Biz o zaman 20'li yaşlardaydık. Odanın tam ortasında küçük bir masa vardı ve masanın tam ortasına ışığı gelecek bir ampul. Gavur İrfan haftada üç-dört gün arkadaşlarını çağırır küçük masanın etrafında sabaha kadar kumar oynarlardı. Kendisine sözlü isteklerimiz ve site yurdu yönetimine şikâyetimiz çözüm sağlamıyordu. O odada kalanlar bir süre sonra odayı değiştirmek zorunda kalıyorlardı.

4 kişilik odamızda bir iki aylığına memleketine giden arkadaşımız olursa, boş kalan yatağa geçici olarak başka arkadaşlarımız kalıyordu.

Odalarda kalan öğrenciler arasında kavgalarda oluyordu. Çok iddialı olanlar kapıyı içerden kapatıyor ve baş başa kavga ediyorlardı. Yurdun banyosu, yemekhanesi vardı. Kalorifer olduğundan ısınma sorunumuzda yoktu.

Sonra Üniversitenin ana binasında 27 Mayıs Şehidi olan bir öğrencinin adının verildiği "Turan Emeksiz Yemekhanesi" açıldı. Bu yemekhanede çıkan yemekler çok kaliteli, lezzetli, besleyici ve güzeldi. Bazı öğrencilerin yalnızca öğlen çıkan yemeklerin yarısını yiyip, yarısını akşam yemek için paketlerde götürürlerdi.

Şimdi öğrencilik yıllarında barınma sorunu yaşayan bir insan olarak barınacak bir yurt yani baba ocağı bulamayan öğrencileri daha iyi anlıyor ve hak veriyorum.

Konut sıkıntısı çeken ve yüksek kiraları ödeyemeyen kiracıları da kiralar çok yüksekken yıllarca kira ödemeyen kiracılarını çıkaramayan geçimini kiraya bağlayan konut sahiplerini de anlamaya çalışıyorum.

Barınma hakkı tüm insanlar için doğrudan yaşama hakkıyla ilgilidir. Aile için de "aile konutu" ailenin acı-mutlu günlerinin yaşadığı anılarla dolu bir alandır.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin (İHEB) 25.1. maddesine göre, "Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve kendi iradesi dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir." Elverişli konut BM Özel Raportörü, elverişli konut hakkını şöyle tanımlamıştır: "Her kadının, erkeğin, gencin ve çocuğun, barış içinde ve onurlu bir şekilde yaşayabileceği güvenli ve korunmalı bir ev ve toplumu edinme ve sürdürebilme hakkıdır." Elverişli konut hakkı, onurlu yaşama hakkının gerçekleştirilmesinin zorunlu bir koşuludur.

Devletçe önlem alınmaması halinde ne öğrencinin yurt ve ne de vatandaşın konut sorununun çözülemeyeceği kuşkusuzdur.

Konut hakkı ilkin, 1961 Anayasası'nda devletin sorumluluğunu belirtir biçimde düzenlemeye konu olmuştur. Anayasanın 49. maddesi; beden ve ruh sağlığı içinde bir yaşam sürmenin koşulu olarak konut ihtiyacının karşılanmasının zorunlu olmasından ötürü devleti; "yoksul ve dar gelirli ailelerin sağlık şartlarına uygun konut ihtiyaçlarını karşılayıcı tedbirleri almakla" yükümlü kılmıştır. Öte yandan 1982 Anayasası'nın 57. maddesinde düzenlemeye konu olan "konut hakkı" ise hak ya da yararlanıcıdan söz etmeksizin devleti, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri almakla yükümlü kılmaktadır. Bu kapsamda Anayasamızın 56. maddesine göre "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.". Yine Anayasamızın 57. maddesinde "Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler." ifadesi yer almaktadır.

Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı (TOKİ) aracılığı ile yurt ve konut sorunu planlı bir şekilde çalışılarak çözülmeli öğrencilerin ve vatandaşların mağduriyeti giderilmelidir. Halen başını sokacak bir konut bulamayan veya gelirinin büyük kısmını sağlıksız konutlara kira olarak ödeyen, barınacak yer bulamayıp parklarda-bahçelerde kalan, sokakta yaşayan insanların bu büyük sorununa bir an önce çözüm bulmak zorunludur.