Fransa’da yayın yapan “Charlie Hebdo” isimli mizah dergisine yönelik 7 Ocak 2015 tarihinde silahlı saldırı gerçekleştirilir.

Paris’te, özgürlük-demokrasi ve insan hakları gibi evrensel değerlerin kitabının yazıldığı o yerde,12’si dergi çalışanı olmak üzere toplam 17 kişi öldü! Kanımız donarak, aklımız çıkarak izledik gelişmeleri. Katliamı yapanların da, bu katliamda can verenlerin de, dini, dili, ırkı ve aklına gelen ne kadar ayrımcı şey varsa, hiç biri benim için önemli değil artık!

Nedense çok şaşırdık bu kanlı eyleme! Kendi ülkelerindeki teröre her yıl yüzlerce kurban veren, kendi topraklarında, terör örgütlerini koruyan-kollayan ve besleyen, yarattıkları terörü komşularına ve tüm dünyaya pompalayan ülkeler bile, bu kanlı baskına şaşırıp kaldı(!).

Charlie Hebdo’ nun, özellikle İslami değerler aleyhine çizdikleri karikatürlerle, zaman zaman hedef haline getirildiği günleri ve en ağır hakaretlerle aşağılandığını, hatta alenen tehdit edildiğini, bu dergi hakkında nefret ve intikam sözlerinin dalga dalga yayıldığını bir tek ben mi hatırlıyorum? Kim, neden şaşırdı bilmem ama Maraş-Çorum ve Sivas Katliamlarını yaşamış bir ülkenin bireyi olarak hiç de şaşırmadım. Normaldir böyle şeyler. Faşizm en çok da “mizahtan” korkar.

Dergideki karikatürlerin "hassasiyetleri rencide ettiği gerçeği" de bir yanda duruyor elbette. Ama bu durum kafalarına sıkılmasını gerektiren bir şey değil; çünkü kendisine hakaret edilen din bile, bu türden hakaretlere rağmen, şiddetle ve misliyle karşılık verilmesini yasaklamıştır.

Paris’teki kanlı eylemle ilgili iki teori var:

1- Radikal İslami Örgütlerin İşidir.
2- Komplodur.

Hangisi olursa olsun, ortada insanlık tarihi adına utanç verici ve tamamen faşist nitelikli bir gerçek vardır. İş’e bu gerçeği kavramakla başlamak lazım. Tetiğe basan elin Müslüman ya da farklı bir dinden olması, örgütlü ya da bireysel olması, birilerinin desteklemiş ya da desteklememiş olması hiç bir anlam taşımıyor.
Şunu görüyorum; terörün dini, dili, ırkı, cinsiyeti, mezhebi, rengi, aklı-mantığı yoktur. Bir yerde insanlar katlediliyorsa, insanım diyen, vicdan sahibi olan, bu duruma sessiz kalmaz ve safını da vicdani olarak belirler. Keza, tüm dinlerin ortak öğretilerinden biri de “Tanrının verdiği canı Tanrı’dan başkası alamaz” dır.

17 Ocak 2015 tarihinde Paris’te gerçekleştirilen Cumhuriyet Yürüyüşüne 1,5 milyondan fazla insan, protesto ve barış sloganlarıyla katıldı. Ve birbirlerinin boğazını sıkmakta olan, birbirlerine kan kusturan ülkelerin liderleri de, katıldı! Hem de kol kola, omur omuza, yanak yanağa! Halkın sokaklarda yürümesine eyvallah da, o liderlerin “Dünya Barışı” için kolları sıvayıp, bir masa etrafında kafa yormaları ve “Dünya Barışı İçin Acil Eylem Planı “ gibi bir şeyler ortaya koymak için enerjilerini harcıyor olmaları daha bir inandırıcı olurdu!