Düşlemek ve bir hayal kurmak…

Umuda sımsıkı bağlanmak ve bırakmamak. Huzur dediğimiz, adını mutluluk koyduğumuz rahat bazen bize o kadar çok batıyor ki; ne umut kalıyor geride ne de düş…

 

Ayağımıza takılan her taştan birileri suçlu, kulağımıza gelen her dedikodu sanki doğru! İnsanlar öyle çok insancıklaştılar ki inancımız körelmeye başlıyor. İyice saflaşıyoruz. Boş boş bakınmalar, surat ifadeleri asık, hani yolda çarpışsan pardon demeye mecalimiz kalmamış. Bu bıkkınlık, bu isyan, bu memnuniyetsizlik neden? Bu karmaşa niye? Bu sadakatsizlik ve etiksizlik nedendir? Çok acımasız oluyoruz çoğu zaman. Konuşurken karşımızdaki insan mı taş mı düşünmüyoruz bile. Nereye gider bu söz? Üzülüp, kırılır mı? Nerde o düşünce, saf niyet, masumiyet?

 

Kendimize söylenmesini istemediğimiz sözleri nasıl oluyor da başkalarına sarf edebiliyoruz? Aklım havsalam almıyor. Bir insanın özgürlüğü diğerinin özgürlüğünün başladığı yerde biter. Bunu hiç dikkate alıyor muyuz? Hayır, sadece haneye tecavüzden müebbet yiyoruz. Sorunda bu ya! Düşünmeden hareket etmenin cezası yalnız kalmak, umutsuzlaşmak, mutsuz olmaktır… Hak ediyorsak olsun varsın. Ne diyebiliriz ki?

 

Düşlemek ve bir hayal kurmak…

Ay ne kadar da zor şeyler bunlar. Somurtmak ve bir köşede kös kös oturmak varken neden yoralım o tatlı beyinciğimizi? Neden boş boş oturmak varken icraata geçelim ki?

 

Peki…

Her şeyi sıfırlayalım!

Baştan alıyorum. Her sabah huzurla kalksak yatağımızdan. Gülümseyerek işimize gitsek. İkili ilişkilerimizde gerçekten, ama gerçekten samimi olsak. Yalansız ve dolansız çalışsak. Bize verilen yüz güzelliğinin sadakasını gülümseyerek versek. Ne kaybederiz?

 

Ebeveynlerimizin bize “el alem” ya da “elin yedi katlı yabancısı” diye tarif ettikleri kişiler bana hep daha yakın gelmiştir. Tanımazsınız ama sıcaktırlar. Yalandan da olsa! Acaba biz de “el alem”e karşı iyi miyiz? Sadece tanıdıklarımıza mı dikenlerimizi batırıyoruz? Yalnız yakınlarımızın mı canını yakıyoruz? O zaman niye daha da yakınlaşmak için can atıyoruz?

 

Tamam!

Bu da mı olmadı?

O zaman daha net isyan edelim mi? Bence tam yeri tam zamanı;

Bazıları çok gıcık, uyuz, kendini beğenmiş...
Tamam, insanlarla görüşmek istemeyebilirsin, konuşmak istemeyebilirsin, mesaj atmayı hiç istemeyebilirsin. Ama işin düşünce de aramayacaksın arkadaş! Çıkarcı dostluklara karşıyım. Sana atılan mesajı belki mesaj hakkın, kontörün, arama dakikan olmayıp cevaplayamayabilirsin. Bunları yaparken elinin altındaki internetten durum güncelleme bari. Gözüne sokar gibi. Sonra sosyal mesaj da verme sakın artık kimse inanmayacaktır. Bir şey söyleyeceğim sana dostum (!) tüm samimiyetimle soruyorum ki bu davranışlarından sonra nasıl canım, arkadaşım diyebileceksin arsızca?

 

Düşlemek ve hayal kurmak…

Günümüzde imkansıza depar atan dilek.

Çok düşledim. Hayal kurdum. Belki yanlış yapıyorum ama hala düşlüyorum. Düşledikçe düştüm. Düştükçe canım yandı. Ama hala inatla hayal kuruyorum.

Biri vazgeç mi dedi?

ASLA!