Merhaba!

Ne demekti merhaba? Benden size zarar gelmez.  Benden kime ne zarar gelmiş ki bu zamana kadar  bundan sonra gelsin. Olacak iş mi? Bence değil. Ne kimseye ne de herhangi bir canlıya bilerek yahut bilmeyerek bir zarar vermiş değilim.  Oysa çok zarar gördüm. Neyse bu günün konusu zarar değil de kâr.

Nasıl yani? İşin doğrusu şu, kendinize her gün özel olarak ne kadar zaman ayırıyorsunuz?  Beş dakika,  on dakika, yarım saat yada hiç. Hiç diyenler çoğunluktaysa tahminimce. Aman canım fırsat mı var sanki, çoluk çocuk, iş güç diyenler de olacaktır.  Beş dakika otursam vakit ayırdım derdim diyenlerin gözü yaşlı... Ah ah. Ne yollardan, ne yıllardan geçtik de geldik. Böyle durup durup sızlananlardan biri de benim. Çünkü eşime sürekli vakitsizlikten,  zaman yetmemesinden hatta yüzüme bir krem süremiyorum diye şikayet edip durdum sürekli. Oysa ben herkese koştum. Eşime koştum, çocuklarıma depar attım,  yetmedi konu komşuya yetiştim, aileme her zaman tamam dedim, arkadaşlarıma zaman yarattım.  Bakım zaman ayırdım demiyorum,  zaman yarattım. Vaktimiz olmadığı anlarda asla "hayır" diyemedim. Hayır dersem beni bir daha aramazlar, sevmezler, değer vermezler sandım. Oysa herşeye koştuğum için değersiz oldum aslında. Kendimden çaldığım tüm zamanlar, eşimden ve kızlarımdan çaldığım anlar için o kadar üzgünüm ki! Geri dönüşü yok ama asla vazgeçilmez değilmiş.

İnsan bir defa "hayır" deyince devamı geliyor biliyor musunuz?  Ve hiç de zor değil. Evdesiniz ve temizlik yapıyorsunuz. Arkadaşınız aradı dedi ki "sana kahveye geliyorum ". Ne yaparız? Apar topar evi düzeltir, kahve yanına tatlı bile yaparız değil mi? Niye? Hafiften saflık var. Bunu büyüklerimiz bize mütevazılık diye kodlamış.  Oysa "daha müsait bir zamanda yapalım, bugün müsait değildim " dediğimizde dünyanın sonu mu geliyor?  Kırılıyorlar mı? Kırılan gerçekten arkadaş olmamıştır unutmayın. Hayır dediğiniz her an kendinize bir kahve yapın. Çünkü o an hem başardınız hem de kendinize en az 10 dakika hediye ettiniz. Duygularınızı da yok saymadınız. Kâr kârdır.

Tuvalette kalma süreniz beş yada on dakika diyelim. Bunu onbeş dakikaya çıkarırsanız kimse size bir şey diyemez. Aksine fazladan beş dakikanız oldu. Yüzüne maske sür, krem sür, beş sayfa kitap bile okuyabilirsin. Kulağa muhteşem geliyor.  Bu ara favorim yemek yaparken kitap okumak. Çoğu vaktimi madem mutfakta harcıyorum dedim, neden kitap okumayayım ki? Ocak ayında 5, şubat ayında 4 kitap bitirdim böylelikle. Dergiler, makaleler, araştırmalarım hariç.

Kendimden çalıp yine kendime verdiğim günler çoğalıyor. Aramayanı aramak gibi bir huyum vardı o da gitti çok şükür. :) Kendime harika bir dünya kurdum. Yeniden. Bir söz var sana duvar ördüysem tuğlasını sen verdin diye. O kadar fazla ki o tuğlalar,  duvar değil Çin Seddi mübarek.  36 yıllık kendimden o kadar fazla özür diledim ve hala diliyorum ki! Kendi hakkımı asla ödeyemem.  Kendi omzumdan öptüm, kendi sırtımı sıvazladım,  pasif kaldığım her anımı ise şükranla yolcu ettim. Devir benim, zaman benim, an benim. Bir tane hayatım var, onu da kendine faydası olmamış insanların ne düşündüğünü düşünerek geçiremem. Ben ne istersem o!

Kimseye zarar vermiyorum, artık kâr da vermiyorum.  Kârsa benim, zararsa da benim. Bencillik değil bu, hatta fazla fedakarlık da mütevazılık değil. Ayırt edelim lütfen. Ve inanın ayıp olur diye yaptığımız hiç birşey aslında ayıp olmuyor. Kendimize ayıp sadece. Kendinize ayırdığınız anların çoğalması dileğimle hoşça kalın...