Tapınak tapınalacak yer anlamına geliyor. Her dinde tapınak var. Tapınaklar "Tanrının evi" sayılıyor. Kutsal mekan olarak kabul ediliyor. Tanrının Evi kavramı, Sümer'den geliyor.
Sümer tanrıları, bünkü anamda tanrı kavramını taşımıyor. "Anunaki" diye tanımlanan gökten inen 50 leri, Sümerliler tanrı olarak kabul ediyor. Anunakiler insana benziyen yaratıklar. Fakat, insandan daha akıllı, daha güçlü, daha bilgili ve uzun yaşıyorlar.
Sümer tanrıları Ziggurat denilen, donanımlı taştan yapılmış yüksek katlı binalarda yaşıyor. Tanrıların yaşadıkları bu yerlere "Tanrıların Evi" deniliyor. Bu kavram, daha sonra gelen tüm dinlere "Tanrı Evi" olarak intikal etmiştir.
-Musevilikte "Tanrı Evi" kavramı yok. Ancak, Musevilerin "kutsal Sandığı" var. Bu sandıkta Rabbın emirleri ve yahudilerin birikimleri konuluyor. Herkes kutsal sandığa yanaşamıyor. Sadece "Kahinler" diye tanımlanan kişiler kutsal sandığa nasıl yanaşacağını biliyor. Bilgisizce yanaşanları sandık çarpıyor.
Başlangıçta Yahudiler göçebe oldukları için, kutsal sandık için çadır inşa ediyorlardı. Çadırın nasıl yapılacağına ilişkin kurallar endaze hesabı ile Tevratta yazılı. Davud'un oğlu Süleyman tahta geçince, Küdüste Süleyman Mabedi diye tanınmlalan binayı inşa etti. Binada yapılan özel bir odaya Kutsal Sandık yerleştirildi. Bu nedenle, Süleyman'ın yaptığı binaya kutsiyet atfediliyor.
- Hristiyalık, Yahudi inanç sisteminin üzerine inşa edildiği için, Süleyman Mabedi kutsal sayılıyor. Kudüs Şehri Hz. Isa'nın çarmığa gerildiği yer olması nedeniyle kutsallaştırılıyor.
Hristiyanların ibdet ettiği Kiliseler "Hz. İsa'nın Evi" kabul ediliyor. 325 yılındaki Iznik Konsülunde Hz. İsa "Tanrının oğlu" olarak tanımlandı. Dolayısıyla Kiliseler "Tanrınin Evi" anlamı taşıyor. Kutsal mekan olarak kabul ediliyor.
-Müslümanlıkta kutsal mekan yok. Kuran "Allah insana şah damarından yakın" diyor. Ancak, sosyolojinin kuralından Müslümanlık kendini kurtaramadı. Zamanla "kutsal mekan" kavramı İslamiyete girdi.
Müslüman din adamları, Kuran'da "bereketli yer" diye tanımlanan "Mescidi Aksayı" ve Kudüsü kutsal mekan olarak kabul ettiler. Ilk Namaz Küdüse dönerek kılınıyordu. Bu kutsallaştırmanın gerisinde Yahudilik yatıyor. Zira Kuran'ın yüzde 90 hükümleri Tevratta aynen mevcut.
Daha sonra, Mekke'deki Kabe kutsal mekana dönüştü. İslamiyetten önce Kabe'nin içinde putlar vardı. Putlar ilahları temsil ediyordu. Cahiliye dönemindeki araplar Kabe'ye "İlahların Evi" diyordu. Araplar Kabeyi ziyaret ediyor. Etrafında yedi kere dönüyor ve ilahların gazabından kurtulduklarına inanıyorlardı.
Mekke'de tarıma uygun arazi yok. Mekke halkı, Kabe sayesinde elde ettikleri "din turizmi" ile geçiniyordu. Kabedeki putları ziyarete gelen araplar, Kabe etrafında elbise ile dönemezlerdi. Çıplak dönecekler ya da havlu kiralayacaklardı. Ziyaretçiler "ilahlar adına kurban keserler" ve gelenlere ikram ederlerdi.
Hz. Muhammed "Islamiyeti" ilan edince işler karıştı.Kabeye ziyaretçi gelmez ise Mekke halkı nasıl geçinecekti. Zira Müslümanlık "putperest inanca" karşıydı. Bü yüzden Hz. Muhammedi Mekke'den hicret etmeye zorladılar.
Hz. Muahammed Medine'ye geldi.Medine'de ona hakimlik görevi verdiler. Peygamberliğini tanıdılar. Siyasi otorite olarak kabul ettiler. Fakat, Medineli araplar, Şam'dan gelip Medine üzerinden geçen Mekke kervanlarını yağmalıyordu. Bu yüzden Mekke ve Medine Halkları arasında savaşlar yapıldı. Yenişme olmayınca anlaşmaya vardılar.
Mekkeliler "Kabe'deki geleneği devam ettirmek" şartıyla, anahtarını Hz. Muhammed'e verdiler. Parası olan Müslümanların, Hac farizesi adı altında "klasik arap geleneği" Islamiyete girdi. Kudüse dönerek kılınan namaz, Kabeye dönülerek kılınmaya başlandı.
Kuran Kabe'yi "Hz. Ibrahimin Evi" olarak tanımlıyor. Ancak, sosyolojinin, her dinde olması gereken "kutsal mekan kuralı" önlenemdi. Kabe kutsal mekan sayılıyor.