Partinin en güçlü olduğu dönemde Başbakan'ın yetkileri kısıtlanıyor. Parti olağanüstü kongreye gidiyor. Yeni bir parti genel bakanı seçilmesi ve seçilen başkanın Başbakan olarak atanması bekleniyor.
Böyle bir sonuç gelişse dahi problem çözülemez. Zira meselenin özünde Parlamenter Sistem yatıyor.
Parlamenter Sistem iki başlı devlet yönetimi yaratıyor. Cumhurbaşkanı ve Başbakan olarak yetkiler bölüşülüyor. Yetki bölüşümünde siyasal ve hukuki güç çatışması önlenemiyor.
Anayasamıza göre "devletin ve hükümetin başı Cumhurbaşkanı" sayılıyor. Aynı zamanda Cumhurbaşkanı hukuken sorumsuzluk taşıyor. Tüm siyasi ve hukuki sorumluluk Başbakana yükleniyor.
Hukuken sorumlu olmayan Cumhurbaşkanı siyasi kararlara müdahale ettiği zaman sorumlu Başbakan hukuken sorumlu olmanın bilinciyle hareket ediyor. Cumhurbaşkanına karşı siyasi hürmete rağmen, hukuken kendini sorumlu tutacak eylemlerden kaçınıyor. Tartışma başlıyor.
Bu durum uluslar arası ilişkilerde kendini gösteriyor. Uluslar arası toplum Parlamenter Sistem gereği Başbakan ile muhatap oluyor. Devletin başı sıfatıyla Cumhurbaşkanı ikinci plana düşüyor. Fiiliyatta Parlamenter Sistem Cumhurbaşkanlarını pasifize ediyor.
Eğer Cumhurbaşkanı bu sonuca katlanmaz ise ortaya siyasi ve ekonomik kriz çıkıyor. Nitekim 2001 ekonomik krizi Dönemin Cumhurbaşkanı'nın Anayasa kitapçığını "alın okuyun" diyerek hükümet üyelerine fırlatması ile başlamıştı.
Son günlerde döviz kurunun ve piyasa faizinin ani yükselmesinin gerisinde siyasi problemler yatıyor. Bir süre daha aynı yönlü hareketler beklenmelidir. Türk ekonomisi kuvvetli. Oynaklığa rağmen ekonomik kriz beklenmiyor
Siyasi kriz ise geliyorum diyor.