İki sene önce "politika faizini yüzde 10'a çıkarın, çıkarmadığınız taktirde, yüzde 15 dahi yetmeyecek" diye yazı yazdığım zaman, faiz lobicisi olarak suçlandım.

Bu gün gösterge tahvil, yüde 19.02 ile alıcı buluyor.

Bu aşamadan sonra "faizlerin kuru önleyici fonksiyonu" giderek yavaşlayacaktır. Çünkü, para ikamesi başladı. Bankalardaki toplam mevduatın yarısı, döviz olarak tutuluyor.

Finansal kesimdeki sorunun kökeni "siyasi otoritenin, faiz enflasyon nedenidir" anlayışından kaynaklanıyor. Mevcut siyasi otorite, Londra'daki toplantıda dahi bu görüsünde ısrarcı oldu.

Sermaye ve para piyasaları "bu sendromun" devam edeceği beklentisine girdi. Piyasa oyuncuları, ellerinde tuttukları Türk varlıklarını zararına satıyor, döviz satın almaya devam ediyor. Sadece TL cinsinden tahviller değil, euro-bond piyasasındaki dolar cinsinden "sabit getirili kıymetler" de satış yiyor.

Büyüyen bir ekonomide, sermaye ve emek talebi olacaktır. Boş kapasitelerin devreye girmesiyle, mevcut sermaye miktarı ile daha fazla emek istihdam edilebilir. Kapasite kullanım oranlari yüzde 80 lere çıktığı zaman mutlaka yeni sermaye ihtiyacı olur.

Kapasite kullanım aranlarındaki artış devam ediyor. Beraberinde emek istihdamı devam ediyor. Faizleri yükselten kredi talebinin, yeni yatırımların başladığına işaret sayılabilir. Ancak yüksek faizin yatırımları azaltıcı ve durdurucu etkisi vardır.

2018 yılının ilk çeyreğindeki yüzde 7,4 lük büyüme, Türk ekonomisinin potansiyelini gösteriyor. Finans kesimindeki yanlış politikaların yükünü reel ekonomi çekiyor. Reel ekonominin üyeleri olarak bizler de aynı yükün baskısı altında yaşıyoruz.

Sonuç;

Mevcut siyasi otorite, Türk ekonomi potansiyelini yönetecek bilgi birikimi ve kadrodan yoksundur. İktidara tekrar geldiği taktirde, ekonomik hatalara devam edeceği "beklentisinden" piyasa kendini kurtaramıyor.

Faiz artıyor, kurlar artıyor.