Yalınlık göster, sadeliği benimse,

Bencilliği azalt, arzularını frenle.

Lao Tzu

Yine 14 Mart, yine dağ gibi sorunlar. Son yirmi yılda diğer sorunlar gibi sağlık sorunları da çöp dağları gibi artmış, adeta kangren olmuştur. Olabildiğince sadeleştirip, yalın bir şekilde kısaca anlatmaya çalışacağım. Yazı uzayınca okunmadığını biliyorum. Hoşgörüle!

Bu günkü sağlık tablosunun akıl almaz durumunu anlatmaya “Kitaplar Dolusu Yazı” yazsak bile yetmez. Ana başlıklar halinde belirtirsek iyi olur kanaatindeyim.

*Tıp fakültelerinin ödeneksizlikten ve kalitelerinin düşürülerek sayılarının arttırılması, hekim kalitesini belirgin bir şekilde azaltmıştır. Bu böyle biline!

*Sağlıkta şiddet ve doktor kıyımları devam etmiş ve etmektedir. Vatandaş sağlıktaki olumsuzluğun hıncını hekimden ve sağlıkçıdan almaktadır.

*Sağlık çalışanlarının uğradığı haksızlıklar ve işsiz bırakılmaları durmamış, aksine artmıştır.

*Korunma tedaviden her zaman üstün olup, daha ucuzdur ilkesi yani KORUYUCU HEKİMLİK ANLAYIŞI rafa kaldırılmış, “Tedavi Hekimliği ve Sağlıkta Özelleştirme” adeta şaha kalkmıştır.

*Sağlık Doğuştan Kazanılmış Bir Haktır, Alınıp Satılan bir Meta(mal) Olamaz Kuralımız bilinçli olarak kaldırılmış, maalesef bugün bunun tam tersi bir durum olmuştur.

*Sağlık büyük çapta özelleştirilerek iştahlı anamalcı grupların eline geçmiştir.

*Hekimler ve Sağlık Çalışanları, Sağlık Anamalcılarının(sermayedarlarının) bilinçli olarak kölesi haline sokulmuştur.

*Halkımız büyük bedeller ödeyerek özel sağlık gruplarına muhtaç edilmiştir.

*Tıp Fakültelerinin Toplum Hekimliği Bölümleri”nin isimleri değiştirilerek işlevleri azaltılmıştır.

*Tüm üniversitelerde olduğu tip fakültelerinde de öğretim üyeleri kalitesi düşürülmüş, verilen akademik ünvanların maalesef bilimsel ölçütü tartışılır olmuştur.

*224 Sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi yasası işlevsiz hale getirilmiş,Sağlığın Doğuştan Kazanılan bir hak olması ilkesi unutturulmuştur.

*1978 yılında Alma Ata bildirgesinde Dünya Sağlık Örgütü’nün gündemine giren “Temel Sağlık Hizmetleri” kavramı bu dönemde adı bile anılmaz olmuştur.

*Sağlık Ocağı ve Hekimliği ne kadar önemli bir sağlık devrimi, koruyucu hekimliğin temeli olup, devam ettirilmemiş, yok edilmiştir.

*Sağlık ocaklarının kaldırılmasıyla, Pahalı Tedavi Hekimliği  giderek cazip hale getirilmiş, halkımıza dayatılmıştır.

*Birinci Basamak Koruyucu Hekimlik; dış finans çevrelerinin dayatması sonucu  özelleştirilerek, ilk başlarda olumlu puan almalarına rağmen, giderek ne yarar sağladığı tartışmalı, adeta reçete onaylayan  “Aile Hekimliği” uygulamasına dönüştürülmüştür.

ÇÖZÜM VE ÖNERİLERİMİZ

* 224 sayılı SAĞLIĞIN TOPLUMSALLAŞMASI YASASI  günümüz koşullarına uyarlanarak, yeniden etkinleştirilmelidir.

*Sağlık Evleri ve Sağlık Ocakları (5-10 bin nüfusa bir sağlık ocağı düşecek şekilde) birinci basamak başvuru merkezleri yapılıp, 2. ve 3. basamak merkezler ise hastaneler olacak şekilde  yeniden çağdaş dinamiklere göre tesis edilmelidir.

*Sağlıkta emek üretimi, Tam Gün  ve Ekip Anlayışına, yani sağlık sadece doktorların işi olmadığı bilimsel gerçeğine göre yeniden dönüştürülmelidir.

*Toplum Hekimliği olgusu ön planda geçirilip, sağlıkta çağdaşlaşma sağlanmalıdır.

*İnsanı sadece fiziksel çevresi değil, toplumsal ve biyolojik çevresi ile değerlendirip, önce hastalıklardan korumak gerekir. Ancak bu olmaz ise tedavi edilmelidir. Tedavi Hekimliği çağdaş bilimsel esaslara göre yeniden düzenlenmelidir.

*En çok öldüren, en çok sakat bırakan ve en sık görülen hastalıklara öncelik verilmelidir.

*En ücra köşede oturan yurttaşın bile sağlık hizmetinden eşit pay alması sağlanmalı, sağlık hizmeti ayağına götürülmeli, sağlık ocakları tekrar tesis edilip, birer kırsal kalkınma merkezleri olmalıdır.

*Hastaları küçümsemeyip, onların yerel değerlerine ve kültürüne saygılı olarak, hastalığı değil hastanın tedavi edilmesi temel ilkemiz olmalıdır.

*Nüfus planlaması kavramı çağdaş anlamda somutlaştırılmalı, çok doğum yapma teşvik edilmemelidir.

*Hekimlere ve sağlık çalışanlarına yapılan şiddeti önlemek için her türlü yasal ve idari önlemler biran önce yerine getirilmelidir.

*ÇÖZÜM SİYASİ OLUP, BİRAN ÖNCE İYİLERİN ÖRGÜTLENEREK, HER ALANDA OLDUĞU GİBİ SAĞLIKTA DA VAROLAN SAĞLIKSIZ YAPIYA DUR DEMESi GEREKİR. BUNUN İÇİN SAĞLIK KAMUNUN OLMALI KURAMI YAŞAMA GEÇİRİLMELİDİR.

Pandemi  Sürecinde sağlıkçıları balkondan alkışlamanın bedeli olarak, hem şiddetlerine şiddet kattılar. Hemde pres gibi ezerek, çok ağır bedel ödettirdiler. Bir türlü hekimlerin ve sağlıkçıların ödediği faturalar maalesef bitmedi ve bitmeyecek gibi duruyor.

FAZLA SÖZE GEREK YOK. DEPREM SÜRECİNDE SAĞLIĞIN DÜŞTÜĞÜ DURUMU SİZLER BİZLERDEN DAHA İYİ GÖRDÜNÜZ VE GÖRMEYE DEVAM EDİYORSUNUZ.

Ama bilmiyorlar ki her gecenin bir gündüzü vardır. Bu karanlıklar da eninde sonunda bitecek. Gelin sözümüzü Nazmi Zülfikar’dan alınma acıklı bir Bitlis türküsü ile bitirelim. Depremde oğlunu arayan bir babanın çığlığını, çaresizliğini  bu Ezgi aklıma getirdi. Biran yöremdeki yıkılan kentleri düşündüm. İnsanımız bu koşullarda bile sakin ve olgun davranıyorsa biliniz ki, birbirine yardım duygusu ve sevgisindendir. Ama bunun da bir sınırı olduğunu unutmayalım!

Bitlis'te Beş Minare (Beri Gel Oğlan Beri Gel),

Yüreğim Dolu Yare (Beri Gel Oğlan Beri Gel).

İsterem Yanan Gelem (Beri Gel Oğlan Beri Gel),

Cebimde Yok Beş Pare (Beri Gel Oğlan Beri Gel).

Sevgilerimle…

DR. MUSTAFA TORUN