Son günlerde hepimiz yine korkunç olaylarla sarsıldık. Tüylerimiz ürperdi, vicdanımız sızladı, yüreğimiz yandı. Önce 20 yaşındaki tıp öğrencisi Enes Kaya intihar etti. Aslında Esen'in intiharı hepimiz için herkes için bir intihardan öteydi ve bıraktığı mesajın peşinden hepimizin koşması gereken savaşı vermemiz zorunlu.

Enes bize haykırarak diyor ki :

- 3 yıldır cemaat yurdunda kalıyorum.

- Benim burada kalmamı ailem istedi ve beni zorladı. Ailemden korktum.

- İstemediğim halde Cemaat dersleri vardı ve zorunlu olarak katıldım.

- Yaşama hevesimi ve sevincimi, isteğimi kaybettim.

- Aileme söyleyemiyorum, korkuyorum.

- Kardeşim Zeynep İmam Hatip'te okumak istemiyor, ama ailem onu da zorluyor.

Geçtigimiz günlerde genç öğrencilerimiz parklarda, sokaklarda yattı barınamıyoruz dediler ama hepsi suçlandılar itildiler kakıldılar.

Nazım Hikmet Ran'ın "Kerem Gibi" şiirini anımsayalım:

Orada "Bağır

bağır

bağır

bağırıyorum"

Diyor ama kimseler duymuyor. Bu ülkenin gençliğinin, kadınının, yoksulunun sesi duyulmuyor. Çünkü şiirde denildiği gibi:

"Yüreklerin kulakları sağır... Hava kurşun gibi ağır..."

Enes'in kendisini sonsuzluğa götüren yaşama sevincini neden yitirdiğini yukarda yazdık. Babalar ve oğullar deriz ya bakalım öğretmen babası ne demiş:

- 25 yıldır Nur Cemaatinin içindeyim. Manevi olarak yetişmesini istiyorduk. Ahirete faydası olsun istedim.

Bu dünyada çocuğunun yaşamının çalınmasına göz yuman insanlar, çocuğunun öbür dünyasını da zindan ederler.

Bir öğretmenin Nur-Fetö cemaati içinde olmasının bir yaptırımı olmaz mı? Bu cemaatler içinde olan öğretmenlere çocuklarımızı nasıl teslim edeceğiz ve bunlar çocuklarımızı nasıl eğitecekler?

Fetö'nün okul, kurs, yurt, lojman gibi yerleri kapanınca başka cemaat ve tarikatlar, benzeri kuruluşların yeni yerler açtıkları söyleniyor. Bu gibi yerlerde tecavüz, taciz gibi olayların yaşandığı da biliniyor.

Genç ve körpe beyinler yurt dışına gitmeyi yalnızca ekonomik nedenlerle düşünmüyorlar, onların düşleri çağdaş uygarlık koşullarının ve özgürlüklerin yaşandığı ülkeler. Özgür düşünüyor ve çağ dışı bilgilerle beyinlerinin yıkanmasını istemiyorlar. Bağımsız bir kimlik sahibi olma uğraşı içindeler.

Nasıl bir gençlik yetiştireceğine gençlerin seslerini dinleyerek görüşlerini alarak karar verelim. Çocuk hakları sözleşmelerinde bile "Kendisini ilgilendiren hususlarda olgunluğu ölçüsünde çocuğun görüşüne başvurulur" denilmektedir.

BİR KADIN CİNAYETİ DAHA DİLARA YILDIZ

Katil günler öncesinden ultra güvenlikli olarak kiralanan sitenin içine giriyor, kapısını çilingir ile açtırıp elini kolunu sallayarak içeri Av. Dilara'nın konutuna giriyor. Dairesinde 10 gün kurbanını bekliyor. Ne derece doğru bilemiyorum, üstelik uzaklaştırma kararı var. Bu kişi Av. Dilara'nın memleketten dönmesini bekliyor günlerce. Dilara memleketten dönüyor sonra?

Dilara eve döndüğünde sözde önceden nişanlısı olan katil Dilara'nın başına silah dayıyor ve senet imzalatmaya çalışıyor. Ölüm tehdidi altında çırpınan Dilara, kendisini kurtarmak için acıktığını söyleyerek katili ikna ediyor ve polis karakolunun yakınındaki bir restorana birlikte gidiyorlar.

Bu zaman içinde Dilara telefon mesajları ile öldürüleceğini bildiriyor.

Sonra?

Restoranda bir masa. Katil ve kurbanı birlikteler. Dilara'nın mesajını alan arkadaşının eşi ve arkadaşları da masaya gelip otururlar. Konuşurlarken restoranın kapısından polisler girer. Katil polisleri görür görmez ayağa kalkar ve silahını ateşler, kanlar içinde kalan Dilara kurtulamaz.

Yukarıda anlatılan olay bir film senaryosu değil sık sık yaşadığımız gerçek bir olayın küçük bir özeti.

  1. beri üzüldük, canımız yandı, yüreğimiz sızladı önleyin bu cinayetleri diye çırpındık. Çözüm çözümsüzlüktü sanki. Ne canlara kıyıldı hepimizin gözleri önünde. Sorun aslında kadınların yaşam hakları ile doğrudan ilgilidir. Kabul edelim erkek egemen bir toplum ve yönetim kadınların can güvenliğini sağlayamaz!

Ama bir çırpıda mimarlığını yaptığı tüm dünyada da "İstanbul" adının anılmasını da sağlayan İstanbul sözleşmesinden çıktığı gibi, boşanmakla yoksulluğa düşecek kadını da sokak ortasında bırakacak kararlar alabilir.

Birçok örnekte olduğu gibi bu olayda da Dilara 6 kez resmi makamlara şikayette bulunuyor "öldürüleceğim, tehdit ediliyorum, bu tehditler çok ciddi" diyor ve sonuç alamıyor.

Kadın cinayetlerini kolaylaştıran nedenlerden biri de silaha erişimin önlenememesidir. İnternetle bir tişört alır gibi silah almak mümkündür. Bu konuda "Umut Vakfı"nın çabalarını ve başarılı çalışmalarını unutmamak gerekir.