Buda nereden çıktı zaten hayatın olağan akışı gereği ‘para parayı çeker’, fakir zengin için çalışır zenginin daha zengin olmasına katkı yapmaz mı denilebilir. Ama bu kapitalizmin kalıcı hale getirdiği daha ciddi kronik, yapısal, aynı zamandan siyaset kurumunun, yönetim biçiminin getirdiği ‘yakıcı’ bir ‘servetin belli eller’ de birikme sorunudur.

Kapitalizmin sürekli krizler üretmesinin yanında en büyük sorunun ‘gelir dağılımı adaletsizliği’ olduğu bununla birlikte önde gelen sermaye sahibi kapitalist babaların ‘alt gelir grubu’ yoksulların gelirlerinin artırılması yönünde görüş beyan etmeleri, bazı önde gelen kapitalistlerin ‘yoksullaşmanın’ giderilmesiyle ilgili kendilerinden daha fazla ‘vergi’ alınması gerektiği yönünde açıklamalar duyuluyor.

Tabi buna çözüm üretmesi gereken siyaset kurumunun pasif duruşu yanında sanki sorumluları siyaset kurumu ve kapitalistler değilmiş gibi, yapmaları gereken ‘yapısal düzenlemeler’i yapmayıp kapitalistlerle birlikte durumdan şikayet etmeleri, durum tespiti yapmaları anlaşılır, kabul edilebilir olmadığı gibi ‘kurtla kuzuyu yiyip çobanla ağlaşmakta’dırlar.

Çılgın, irrasyonel ekonomi politikalarından sonra rasyonel politika arayışlarının, sıkılaştırmayla birlikte tasarruf politikalarının gündemde olduğu bir dönemde 22 yıllık AKP iktidarının partili cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul’da Albaraka İslami Finans Zirvesi’nde ‘servet eşitsizliğine’ dikkat çekmesi acaba Türkiye’de böyle bir sorun yok mu dedirtti!

Dünya’da servet eşitsizliğinin tarihi bakımdan en yüksek seviyeye çıktığını söyleyen Erdoğan, ‘’En zengin yüzde 1’lik kesim küresel servetin neredeyse yarısına sahip. Alttaki yüzde 50’lik kesimin payı ise yüzde 1’ geçmiyor. Fakirden zengine doğru artan bir servet transferi yaşanıyor. Afrika’dan Asya’ya milyarlarca insan bir avuç kişi için adeta seferber olmuş durumdadır’’ diyen Erdoğan ‘’elini vicdanına koyan kimsenin’’ bu manzarayı içine sindiremeyeceğini söylüyor.

Erdoğan kapitalist sistem eleştirisi yaparak kapitalizmin dertlere derman olamayacağı vurgusundan sonra ‘’katılım finans’’ öneriyor ‘’Sosyal adaleti önceleyen, pozitif sosyal etki etmeyi amaçlayan katılım finans, tüm insanlığa hitap edecek potansiyele sahiptir. Türkiye olarak bunu tecrübe ettik’’ diyor.

Peki öyle mi? Türkiye ‘katılım finans’ tecrübesiyle ‘gelir dağılımı’ adaletini sağlamış, fakirden zengine doğru akan bir servet transferi olmamış mı?

Olmaz olur mu AKP, iktidara geldiğinden beri yağmaya dönüşen kamu kaynaklarını özelleştirmelerle Türkiye ekonomisinde yaşanan ‘bölüşüm sorunu’nun mimarıdır.

Türkiye Avrupa’da servet dağılımında adaletsizliğin en yüksek olduğu ülkeler sıralamasında birinci sırada yer almakta. Kısa süre önce Credit Suisse ve UBS tarafından yayımlanan 2022 yılına ait verilere göre, Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesim ülkedeki servetin yüzde 39,5’ine sahip. Rapora göre en zenginlerin servetten aldıkları paya bakıldığında en büyük dengesizlik Türkiye’de, Avrupa’da servet dağılımı adaletsizliğinde ilk sırada.

En zengin yüzde 5 ve en zengin yüzde 10’un servetten aldığı paya bakıldığında Türkiye ikinci sırada.

Servet dağılımı eşitsizliğini gösteren Gini katsayısında da Türkiye 80,2 ile üçüncü sırada.

Türkiye’de en zengin yüzde 5’lik kesim servetin yüzde 59,2’sine sahipken, en zengin yüzde 10’luk kesim servetin yüzde 69,8’ine sahip.

Rapora göre 2022 yılında Türkiye’de halkın yüzde 71’inin 10 bin dolardan az serveti bulunuyor. 10 bin dolardan az servete sahip yetişkinler sıralamasında Türkiye açık ara zirvede.

Her ne kadar bazı ekonomist ve akademisyenlerin servet vergisinin ‘kapitalist ideolojinin yeniden meşruiyeti için kullanıldığı’na işaret etseler de bunun kapitalist patronlar tarafından dile getiriliyor olması önemli olduğu kadar ilginçtir.

Siyaset kurumunun çözüm üretmediği dünyada zengin kapitalist babalar servet vergisine karşı olmak bir yana bunun eşitsizliğin bir çözümü olarak sunulmasını destekliyor.

Muhalefetin savunduğu vergide adaletsizliğin giderilmesi, eşitsizliğin vergi düzenlemeleriyle ortadan kalkması yeterli bir çözüm olmayabilir. Servet vergisiyle birlikte aynı zamanda verginin tabana yayılması, dolaylı vergiler yerine, gelir-kazanç vergilendirilerek çok kazanandan çok vergi alınmalıdır.

Kapitalizm, devletin müdahalesi olmadan piyasanın kendi kurallarına göre çalışarak dengesini bulacağını iddia etse de; vahşi kazanç hırsıyla bozduğu piyasayı sürekli olarak devletin düzeltmesini yani batan-batırılan sektörleri kurtarmasını, yoksul halktan toplanan vergilerle kendilerini finanse etmesini bekler.

Sonra yine fatura yoksula, emekliye, asgari ücretliye, çalışan ücretli kesimlere kesilirken; yoksulluk artışına paralel dolar milyarderleri de hızla artar.