Günümüzde hekimlerin güzel ülkemizden adeta kaçarcasına başta Almanya, Amerika olmak üzere kendilerine kucak açan ülkelere gidişindeki en önemli sebepler arasında bu malpraktis cezalarının geldiğini ifade eden ali coşkun, açıklamasını şöyle sürdürdü: “ Bu gidenler belki de yeni Aziz Sancarlar, yeni Uğur Şahinler, yeni Gazi Yaşargiller olabilir, bir daha düşünelim. Malpraktis ne yazık ki hekimler üzerine zorla yapıştırılmış bir kelimedir. Bu durum hukuken de yanlıştır, çünkü  malpraktis tanımı “ Profesyonel bir kişinin,  yaptığı iş sırasında genel kabul görmüş standartlara  uymaması sonucunda ortaya çıkan ihmal İle  en az bir kişinin zarar görmesi” olarak tanımlanır.

Peki bu tanıma göre siz hiç bir hakimin, bir avukatın, bir mimarın , bir müteahhitin, bir terzinin, bir veterinerin, bir mühendisin, milyarlarca dolarları harcayan kulüp başkanlarının , bir itfaiyecinin , bir öğretmenin ve diğer tüm profesyonel meslek sahiplerinin “malpraktis”  eylemi ile suçlanıp, ikide bir haklarında dava açıldığını, hatta 300 yıl en üst düzeyden maaş alsalar dahi çıkan tazminat cezalarını ödeyemeyecek duruma geldiklerini , yoksul bırakıldıklarını gördünüz mü ?

Öyleyse Tıp mesleği ile toplumumuzun nedir bu alıp veremediği de , topluma yapılan tüm malpraktislerin cezasını tıp mesleği üzerinden ödetmektedir ?

Böylece , biz de artık kanıksadık, hatta adına sempozyumlar, kongreler bile yapıyoruz, malpraktis deyimi ile ne yazık ki toplumda ve yargıda tıp mesleği anlaşılmaktadır.

Bunun yanında işin yargı ve suçlayıcı tarafında ise : Maalesef malpraktis kumaşını doktora biçenler, hem tıbbi literatür hem de hukuk bazında sağlık hukukunda yetkin olamayabiliyorlar. Çünkü en çok karışan ‘’ malpraktis / komplikasyon ‘’ ayırımını yeterince yapamadıkları görülmektedir.

Öncelikle tüm hekimler bu kavramlar İçin mücadele etmeliyiz. Yoksa süreçte her sene kusur sayısı yüzlerce artıp, katlanarak hekimin omuzlarına biner. Aslında bu davada hekimlerin yanında toplum da olmalıdır çünkü böyle giderse gelecekte zorlu tedavi ve ameliyatla uğraşabilecek hekim bulamayacaklar. Önce malpraktisin sadece hekime olmasını anayasal eşitsizlik olduğunu vurgulamalıyız.

Sonra da en önemlisi de özellikle genç hekimlerin çoğunun bilmediği deontoloji ‘yi yeniden genç arkadaşlarımıza öğretmek lazım, aksi takdirde malpraktis iftirası en çok da bu noktadan beslenmektedir.

Etik değerlerin bir kurala bağlanması olmazsa olmaz bir meslek olan tıp mesleği , tıbbi deontoloji nizamnamesi ile kurallarını net olarak koymuştur.

Hal böyle iken, meslektaşlarımızdan bu maddelerin ihlal edildiğine dair aldığımız şikayetler bizleri hem şaşırtmakta hem de üzmektedir.

Hemen hepimiz sahada ‘’ filanca doktor senin tedavin yanlış olmuş, geç kalmışsın, seni oyalamışlar, ameliyatın yanlış olmuş gibi ‘’ cümleleri zaman zaman hasta yakınlarından ve hastalardan maalesef duyarız. Üstelik bu cümlelerin hiçbir bilimsel dayanağı ve gerçekliği yoktur, yani çoğu iftira hüviyetindedir. Ama bu yalanlara maalesef birileri inanıyor ki, bu bir başka hekime ya bir saldırı, ya gereksiz yere şikayet , ya da mahkemeye verilme olarak geri dönmektedir.

Pandeminin  de ilavesiyle , hekimlerimiz üzerindeki yükün her geçen gün giderek ağırlaşması, üstüne üstlük hekime şiddetin , saldırının da tam gaz devam etmesi, hekimleri meslektaş kardeşleri hakkında cümle kurarken çok ama çok daha dikkatli olmalarını gerekli kılmaktadır.

Bilimsel hiçbir dayanağı ve kanıtı  olmayan ve tıbbi deontoloji nizamnamesine aykırı olan 37,38 ve 39. Maddeleri ihlal eden iftiralar mutlaka önlenmeli, bu konuda her hekim bunu görev kabul etmelidir.

Hekimlerin meslek kardeşliğinin farkına varabildiği ortamda, hekimler daha güçlü ve daha saygıdeğer olacaklardır. “ Haber Merkezi

Editör: Haber Merkezi