24 Hazian'ın Devamı

Emperyalizmin temel hedefinin ne olduğunu yukarıda açıklamıştık. Neydi o? “ “Zayıf ülkelerin ham maddelerini ve ulusal pazarlarını açık birer kapı olarak tutmaktır” diyordu.“Uygulana gelen bu ilke dünyamızda halen sürdürülmüyor” diyebiliyor muyuz? Öcalan idam edilmemek koşuluyla Türkiye’ye teslim edildi ve idam cezası kaldırıldı..Uzun süre sesi çıkmadı.Çıkamazdı da.

Ne zaman ki, “ Artık ANAP ve DYP gibi partilerle Türkiye’yi denetim altında tutamayacaklarını” anladılar ve yeni bir planla “Fazilet Partisinin ilerici kanadından” Tayip Erdoğan ve Abdullah Gül’ü iktidara getirdiler, işlerini de yoluna koydular. İdam edilmemek koşuluyla Türkiye’ye teslim edilen Öcalan da destek olan güçlerle, , başta ABD ve emperyalist güçlerini de ardına alan Öcalan yattığı İmralı hapishanesinden devlet başkanı gibi AKP’ni yönetmeyi sürdürmeye başladı.

Neler yaptığına dikkatlice baktığımızda şunları görüyoruz: Ordunun etkinliğini azaltacak ve itibar kaybına yol açacak çalışmalar yaptı. Bölgede tabanını genişletti. Bazı memurları yanına aldı. Özellikle öğretmenlere karşı yıldırma ve kaçırma planları uyguladı.Örgüte adam sağlamayı başardı. PKK’nın batıda yayılmasını sağladı. Destekçilerinin de gayretiyle Kürt Partisi’nin TBMM’’sinde güçlenmesini sağladı. İşin özü! Öcalan İmralı hapishanesinden örgütünün güçlenmesini ve etkinleşmesini sağladı. Şimdi bir devlet başkanı gibi Türkiye Cumhuriyeti hükümetiyle bire bir pazarlık masasında. Bakınız, bir Amerikalı yazar ve tarihçi ABD tarihiyle ilgili ne diyor:

-Demokratik seçimle gelmiş 50 hükümeti yıkmış.

-20 ülkede ulusal hareketleri baskı altına almış, 30 ülkede seçimlere müdahale etmiş ve hileli yönlendirmeler yapmış.

-30 ülkede 50’ den fazla yabancı lidere suikast düzenlemiş.

-Bu faaliyetlerin en az birini veya fazlasını 69 ülkede vizyona koymuştur.Bu koşullarda, Erdoğan ve Gül ABD’ye karşı Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarını koruyabilirler mi. Anımsatalım. Ne diyordu Memorandum’da?“Ankara, küraselleşmenin gerekliliğini anlamak ve dünya’da geçerli olan kurallara uyum sağlamak zorundadır. Ankara şunu da anlamalıdır ki, uygun gördüğü kuralları uygulayıp, kendi çıkarlarına uymayanları reddetmesi mümkün değildir.” Hani biz Atatürk’ün kurduğu bağımsız Türkiye Cumhuriyetiydik? Konumuza dönelim.

Bütün bunların gerçekleşmesi için ne yapmalı. Ünlü düşünür Duvarger bu konuda bakınız ne diyor: Duvarger, iletişim teknolojisinin insanlar üzerinde kurduğu bilinçli baskı konusunda şunları söylüyor: “Kapitalist iletişim sistemi ‘Halkın ahmaklaştırılması’ diye adlandırabileceğimiz bir sonuç doğurmaktadır. İnsanları entelektüel düzeyi çok düşük çocukça bir evren içinde hapsetmek amacını gütmektedir. Sürekli olarak gönül maceralarının şişirilmesi, krallar, kraliçeler öteki sözde büyüklerin giyinişleri, içinde yaşadıkları dekorun şatafatlı, içi boş tarihsel hatıralar halkı ahmaklaştırmak için kolayca kullanılır. Bu araçlarla halklar, gerçek dışı, yapay düşsel ve çocukça bir âleme daldırılır; dikkatleri böylece gerçek sorunlardan başka yönlere çevrilir.

Kapitalist iletim araçlarının kurbanları, vatandaşlık görevlerini yerine getiremeye çok az hazırlıklıdır.” (Yönetim Gelenekleri ve Türkler. S. 42 Metin Aydoğan) Ünlü düşünür Duvarger’in bu belirlemesinden sonra Öcalan niye teslim edilmiş, dün sesi soluğu çıkmaz “Benim anam Türk. Ben Türkiye’ye hizmet etmek istiyorum” gibi korku adına söylediklerini unutup bu gün bir devlet başkanı gibi anlaşma masasına oturmasının niye şaşıralım ki! Emperyalistler kurallarını belirlemişler, karalarını almışlar ve zamanı gelince de uyguluyorlar.İşte konu ile ilgili Lawrence’in öğüdü. “Bütün çatışmaları, yerel savaş haline dönüştür. Sen aradan çekil, bırak onlar vuruşsunlar. Arap Arap’la savaşsın, Arap Kürt’le boğazlaşsın, Acem Arap’a saldırsın, Türk Kürt’le vuruşsun, sen (ABD ve İngiltere) aradan çekil. (Necati Doğru. Vatan Gazetesi, 6.Eyl. 2009) İşte Öcalan teslim edilmiş, anlaşma masasına oturmuş, ziyaretçilere şunu demiş, Bırakalım bunları ve Mustafa Kemal’in askeri olduğumuzu unutmayalım.          ALINTIDIR