‘’Fe emmel yetîme fe lâ takher.’’ (Öyleyse yetimi sakın ezme, kahretme!) Ed-Duha/9                                                                                        *                                                                                                                                                                                                        
Birisi Hazreti Yakup'a sordu:                                                                                                                                                   
- "Gözün niçin görmüyor‚ belin niçin büküldü?"  Yakup (a.s.) dedi ki:                                                                                                                 
- "Gözüm‚ Yusuf’a (a.s.) ağladığım için görmüyor. Bünyamin'e (a.s.) üzüldüğümden dolayı da belim büküldü." Bu sırada Cebrail (a.s.) gelip dedi ki:                                                                                                                            
- "Halinden şikâyet mi ediyorsun?"                                                                                                                                                                       
- "Hayır! Ben sadece kederimi Allah'a arz ediyorum. Ya Rab! Gözleri görmez‚ beli bükülmüş şu yaşlı ihtiyara merhamet eyle! İki oğlumu bana geri ver!" dedi.
                                                                          
Cebrail dedi ki:       
                                                                                                                                                                    
"Allah (cc) selam ediyor ve buyuruyor ki: ‘'İki çocuğun ölü bile olsaydı‚ seni sevindirmek için onları diriltirdim. Gözünün görmemesi ve belinin bükülmesinin sebebi şudur; Bir gün aç‚ fakir bir yetim sana gelmişti. Sonra bir koyun kesip ailenle yediğin halde ona da göndermeyi hatırlayamadın. Ben yetim ve fakirleri sevdiğim kadar hiçbir şeyi sevmem. Hadi bir yemek hazırla‚ davet et!"                                           
Yakup da‚ fakirlere ve yetimlere ikram etti… 
                                                                                                       *                                                                                                                                                                                               
Bazı ciğer parçalayan kelimeler vardır, söylendiğinde başka söze hacet yoktur; acıyı, hüznü, yalnızlığı, eğik bir boynu, nemli bir gözü tek bir ifadeyle içine alan… Öksüz ve yetim, gecenin diğer adıdır… Duyduğunuzda bile insanın gönül tellerini titretmeye yeter. Bir yanın eksik olması, lale çiçeği başını koyacak omuz aramak, birdenbire dalıp gitmektir uzaklara; yetim olmak… Bayramlarda öpülecek elin eksikliğini kimse dolduramaz, Allah’ın izzet-i dergahında mükafatı da ehemmiyeti de büyüktür bu sebepten yetime uzanan elin. Kalbin dehlizinden kopup gelen derin bir şefkatle buğday demeti kucaklar gibi bir yetimi bağrına basan, ona ıssızlığını unutturmaya çalışanlar, ilahî Rahmet sağanağı altında yıkanmış ve günahlarından arınmıştır.

Cenab-ı Hakk buyurur:     
                                                                                                                                      

- ‘’Ya Cebrail yetimi ağlatanın, Cehennemde yerini bul! Ben de onu ağlatayım. Yetimi güldürenin, Cennet’te yerini genişlet. Ben de onu sevindireyim.’’ Bir yetim ağlayınca Arş-ı Mecîd titrer. Yetimin gözyaşı, gecede ok gibi semaya çıkar, feleğin siperinden geçip, gök kubbeyi deler. Yıldızları tutuşturur, siyah dumanı âlemi kaplar, geri döner yeryüzünü harabeye çevirir, dünyayı sele verir… Bir yetimi, başını eğmiş, hüzünlü görürsen, kendi çocuğunun yüzünü öpme... Sümbül saçlarına şefkat eli değdiği için, bir yetim gülüyorsa, bütün bir alem gülüyor demektir. Peygamberlikle serfiraz olmadan önce de yetimlerin Hâmisi olan Şefkat Güneşi: "Yetimi himaye eden ile ben, Cennet’te şöyle yan yana bulunacağız" (işaret ve orta parmağını gösterdi) demiştir. Cennet'e girebilmek, şüphesiz büyük bir saadettir lakin ondan da üstünü “Dar-ül-ferah” denilen köşkte Nebiler Sultanı’na yakın komşu olabilmektir. Anneler günü denen gün, zalim bir gündür, Annesizlere... Yetimsen, anneler günü gelmiş, neyine, fitili yanık ucundan mum damlar yüreğine!. Siz hiç yetim başı okşadınız mı? Dağlar sırtlarına kürklerini attığında, yıldızlar birbirine göz ettiğinde, gecenin horozu ay, dilsiz terliklerle göğün balkonlarına tırmandığında, başını umutlara yaslayıp, yorganın altında gözyaşlarını, pijamanın koluna silen öksüzlerin, yanan mumun cızırtısı gibi titrek hıçkırıkları hiç uykunuzu kaçırdı mı? Sahi, hanginiz sonbahar rüzgarlarının savurduğu yapraklar gibi o masum çocukların gözlerine ışık, umutsuz kalbine ümit olmayı denediniz? Allah’ın emaneti, Resulü Ekrem’in kaderdaşı olan yavruların sessiz çığlığını hangi biriniz kalbinizin derinliklerinde hissettiniz? Siz hiç çocuk yuvalarında leylak kokulu, kanadı kırık öksüzlere dokundunuz mu? Bezden anne yapan, öpmek için kendisine... Öksüzlerin yüzüne O’na bakar gibi bakabilirsek Bayram işte o gün bayramdır! Çünkü, yetimlik O’ndan kaldı bize. Sizin kaç tane anneniz var? Bakıcılarına ‘’anne’’ diyen hiç anne kokusunu duyamamış, duygusal boşluktaki hangi öksüzün ‘anne’ özlemine son verdiniz? Gönlü ufkun ötesine savruk, gecede gizli hıçkırıkları duvarlara çarpan, ıslak papatya gözlerle bülbülün güle yakarışı gibi uzaktan seyreden, açılmak için gerilen turnaların kanatları gibi kollara kendini bırakmayı dünyaları değişmeyen minik kurabiye yüreklerin annesi oldunuz mu? Siz hiç güneşi ağlarken gördünüz mü? Siz ancak annesizlere anne olabildiğinizde ‘’anneler günü’’ olabilir. Dokunun.. dokundukça sevecek, sevdikçe dokunacaksınız, o an gözlerinizin yaşları ruhunuzun gökkuşağı olacaktır. Yağmurdan sonra kokan toprak değildir aslında; sizden uzaklaşıp giden kokudur… Ruz-i Mahşerde Yaradan’a sunacağınız bir yetimin duası, ekmeğinizi bölüştüğünüz bir sineniz, ince bir zambak gibi başını okşadığınız, yanaklarda kuruyan 'gözyaşlarını' silen bir eliniz, bir kırmızı gülün yaprağındaki yağmurdan artan damla gibi hüznünü dert edindiğiniz gözyaşınız olsun. Geç kalmayın! kıvrımları boyunca bir ırmak gibi akıp giden zaman içinde siz de gönül elçileri olun, gidin bir yetimi de siz kucaklayın. Bin güller çıkarın yetimlere kalbinizdeki yığılmış küllerden... Gün, akşamın koyu elbisesini giyinince, annelerine sarılamayan öksüzler için, bu gece her zamankinden daha fazla sarılın yavrularınıza, sımsıkı… 
                                                                                                                                     *                                                                                                                                                                                             
Canım oğlum Taha’ya ithaf ediyorum.