Dünyamız ders kitaplarına yerleştirilmeden önce de vardı. Ders kitapları ancak dünya dışında, uzay, zaman, enerji türünden hikayeleri geliştirdi ve her gelişim başka gelişim arayışlarına sürükledi.
Bugün dünya denilen, içinde yaşam bulduğumuz, yaşarken öğrendiğimiz, paylaştığımız, eğlendiğimiz ve eğlendirdiğimiz o kadar çok şey var ki; dünyamızın yaşı, başı bizleri o kadar ilgilendirmiyor ama buluş denilen adına teknoloji, bilim, teknik ve modern, son sistem hepimizi içerisine alıyor. Hepsi bir kenara denilerek attıklarımız ise çöp oluyor, kullanım miadını doldurmuş, değiştirilen olarak kalıyor.
Tek değişmeyen şey ise, zaman ve getirdikleri. Evren kendini organizmalar, moleküller, atom ve niceleriyle yenilenmeye çalışırken, evrende yer alan insan dışarıda kalamazdı. İçinde bulunduğumuz düşünce üreten, düşünen, araştıran, kendisini aşmakta maharet gösteren, dik durmayı becermiş, becerilerine işlev kazandırmış, zamana ayar vermeyi bilmiş,1400-1600 santimetre küp olarak taşıdığı beyin denilen yapıdan daima küçülerek bu günkü 200 santimetre küpe çektiği halde önceki ağırlığını aramayan, kendi ağırlığını 60 kg. ortalamasıyla sürdürmeye çalışan, çok arayış, zaman harcarken az zaman ve çok iş modemine geçmeyi isteyen, masraf kaybını düşünürken israf yaşayan, zamanı kullanalım derken daha çok zamanı eğlenceye ,tatile, dinlenceye ayıran bir yapıya geçmeye çalışıyor.
Çok çalış çok kazan kültüründen az zamanda çok iş becer ve çok kazanmaya adayan nesil'e geçiliyor.
Coğrafya bir yer adı olduğu gibi bir yaşam, kültür, zamanı değiştirmiş ,içinde değişimin yaşandığı yapı olarak düşünülmeli. Temel kabul edilen; Edebiyat(okuma), Matematik, Sosyal-fen yaşamı kendisini devam ettirmesine rağmen içerisi zenginleşerek, ayrışarak, incelenerek çoğaldı ve temel bilime bir de özel kabiliyet, yetenek, beceri dediğimiz birimler katıldı ve üretildi...
İnsan denilen becerikli yapı diğer canlılardan farklı olarak bedeninde taşıdığı bu kütleye yetenek, enerji, zaman kattı kendisini aşmaya çalıştı.
Çocukluk oyunumuz olan; sağım solum, arkam önüm denilerek başladığımız ve tamamladığımız bir "sobe" oyunuyla da kendi sonunu hazırladı.
Sobe bir son ve her son gibi bir başlangıç oyunudur. Ayaklarımız yere bastı, sorumlu olmayı seçmeyi bildi denildiğinde evlilik oyunu başlıyor, evlilik oyunu içerisindeki evrelerde, tanışma-kaynaşma-birleşme ve nihayetinde başka evlilikler için yetenekleri sürecine giriliyor. Yetenek bu aşamadan sonra başka evlilikler için çaba olmaya başlıyor ama her çaba bir başka emeğe dolaşıyor, en sonunda tekrar başa geri dönülüyor. Sobe...
Yer kapmaca yarışı, kendisi için zamanı görmeden bir başka sobe ile nihayet oluş....
Bugün bir sobe daha yaşandı. Zamanını başka yaşamlar ,kültür, eğitim, kabullendirme oyununa harcayan, elinin hamuruyla erkek işine de soyunan, dokuma, işleme, üretme, yaşatma, besleme figürünü üzerinde taşıyan Fırıncı Mehmet eşi Sevim... Adı-sobe tuttuğu aile ocağından sobelenerek ayrılıyor. Her fani denilerek yolcu edilenler safında yerini almayı seçti. Sıklaştıralım safları arkadaşlar denilirken o saflara bir can-sevgi-SEVİM katıldı.
Arkam önüm sobe, acep yarın kimde..?
Anısı önünde saygıyla...