Kendi verdiği sözü tutmayanlara ne denilirse , işte bu gün o'yum...
Ne söz vermiştin diyeceksiniz.
Ne sözler vermedim ki;
İlk okul yaşımı aşmaya başladığım süreç içerisinde ,1970'li yılların hemen başında;Ortaokul sıralarında;Köyümün çıkmazları olan;Yol-su,Köprü,Eğitim,yoksulluk ve çaresizliği aşmanın yolları olarak gördüğüm,inandırıldığım konuların üzerine gidecektim.
Gidemedim.
Yaşım,eğitimim,çevrem ve bazı durumları bahane ederek sözlerimi erteledim.Lise yıllarım ve Ordu Lisesindeki durumum;Pek kötü değildi,aşmak ,çözüm oluşturmak için nedenler buluyor,felsefe yapıyor,Edebiyat,Matematik,mantık,Ahlak bulabiliyordum.Çaresizlik ve yoksulluğun nedenlerini anlayacak duruma gelebiliyor ve destek de oluştura biliyordum.İlk örgütlenme,dernekleşme ve legal siyasetin yanında İllegal siyaseti de tanımış ve kendimi içine atmıştım.Halide Edip'in "Ateşten Gömlek" kitabını ben yaza bilirdim. Yazmak okumanın ikinci evresi olduğunu öğrenmeye başlamıştım.Duvarlardaki o sloganları ilk ben yazmadım ama ilk okuyanlardan birisi olabilirdim,oldum.İlk yazılama ve afişleme deneyimimle yüzleşmeye başlamıştım.Sonra yazmayı da becerdim,okuduklarımı kavram içine hapsetmeyi de.
Lise yıllarımın hevesini Üniversite yıllarıma devşirdim,artık ;hayallerim daha düzgün ve uzun erimliydi.Daha çok çalışmayı gerektirdiği gibi daha çok gizlenmeyi de gerektirebilirdi.Öyle de oldu.Ben gizlendikçe dostlarım daha çoğaldı ve düşmanlarım daha farklılaştı.Önce gizlenme nedenim olan yanım sonra övgü ,biçim,şekil,umut ve gelecek yanım olmaya başlamıştı.Önce den bakıştıklarım,sıralarımızı paylaştıklarımız,ekmek kırıntıları,hamsi tava buğlama ve sinema salonlarındaki arkadaş bildiklerimin bir kısmını düşmanım bellemiştim.Engelleyen,yok olmama neden olanlar olarak karşıma almış-alınmıştık.
Nihayet bende çözüm olarak;Silah,kan ve göz yaşını seçmiştim.Adına bizler;Devrim derken ve bizlerde Devrimci kümeler olurken diğerleri hele de karşımızda bulunan silah,para,erk sahibi olanlar tarafından yaftan tamamlanmış;Anarşist-Terörist olmuştum.Bu yafta beni açmıştı.Korktuğum, ürktüğüm ve çaresiz kaldığım zamanlar oldu ve Efirli zindanlarından olan kapı altı hücresinde benden önce kalmış olan ,kanıyla duvara pisleyen(yazan);Ben sıkıştığım zamanların bir çoğunda,dışarı ihtiyacım var dediğimizde dövüleceğimizi bildiğimiz,işkenceye çekildiğimiz için;Duvara işerdim(k). "Teslim olmaman için nedenin olmalı"...Neden ne olabilirdi ki sorusunu o duvarların arasında aradım ve çözmeye çalıştım.Çözmüştüm.İnsan ve İnsanca yaşam.Daha öncekilerden farklı bir bakış açısıyla...
O yıllarda kendime yine söz vermiştim.Dışarıda bekleyen Ailem,sevdiklerim,Aşkım ve nicelerinin yaşamını "Kaf dağlarının ardındaki o mutlu ülkede arayacaktım"..Yapamadım,Yanılmadığım halde kendimden uzaklaşmıştım. Adına korku dedikleri bu olmalıydı.Hani ben korkuları yenerek,aşarak ve başarmış biçimiyle geliyordum.Adım da Devrimciydi.
Dışarısı ve güneş den 6 yıl 6 ay 27 gün sonra bana yüzünü göstermişti.Güneş toplayan kişilerden birisi de ben olabilirdim.
O,duvar o duvarınız dediğimiz biçimiyle yıka bilirdim ve başarı benimle gelebilirdi.Başarmak için inanmak gerekir denilir ya,işte öyle bir şey başıma gelmedi.Zira inanacak ,inanmak durumuna geldiğim bir çok şeyi ilk yakalandığımız anlarda kaybettiğimizi uzun süre sonra güneşe el uzattığımda gördüm.Kabul etmem için bir Otuz yıl daha geçmesi gerekiyormuş.
Geçenlerde bir anlatım izledim.Kısaca söyle bir şeydi:Kartallar kaç yıl yaşar diye başladı ve cevabını kafamda yordum yaklaşık olarak kendi yaşıma denk düşürdüm.30 yıl dedim.İnandığım için değildi fakat bir yerlerde bir zamanlar okuduğumu sandığım içindi.40 artı 40 denildiğinde bakındım yalnızca ,Uzun bir ömür dedim ve kendi yaşımın 60 olduğuna bakındığım içinde kartal için ömrü uzun buldum.benim ülkende 65 artı 65 denildiğinde,garanti olarak bir 65 isteyenler için bir bedel konulmuş olsa inanıyorum ki bir çok kişi üçüncü 65 için çalışırdı.Ben hariç elbette ki..!
Kartal ilk kırk yılını gagasıyla avını parçalamaya,pençeleriyle yakalamaya ve kanat ve tüyleriyle uçmaya çalışırmış.İlk 40 yılından sonra pençeleri geri kıvrılmaya başladığı,gagası uzadığı ve içe doğru kıvrılmaya başladığı,kanat ve tüyleri matlaşarak kalınlaştığı için ;Av yakalayamaz,parçalayamaz ve uçma yetisinden uzaklaştığı için kendisini uzak diyarlara,dağ ve gizlenecek bir yere atarmış;Ora da yaklaşık bir yıl kalır,gagasının uzayan bölümünü taşlara,sert cisimlere vurmak suretiyle parçalar,kan ve revan içinde kalırmış,Pençesini yine ayni şekilde kırıp döker ve iyileşmesini beklermiş,Gagası ve pençesi iyileştiğinde ise;Kanat ve tüylerini yolar yeniden çıkmasını sağlarmış ve yaklaşık bir yılını bu biçimde harcadıktan sonra yeniden Kartal olarak avlanır,uçar ve Kartallar yüksekten uçar deyişine varırmış.
Niye bu anlatım değil mi..?
Kendilerini Atatürk Türkiye'sinin kurucu felsefesine adamış olduğunu söyleyenler,Kitlelerde Umut oluşturmak isteyenler için kaç Kartal yaşı gerekir acaba..?
1923 ve 2017;İnsan yaşı çoktan geçmiş ve İkinci kartal yaşını da aştıkları halde ve ölümünü bekleyen ilk 40 yaşındaki Kartal çaresizliğiyle kalanlara ne demeli..?
GÖLGE YAPMA ..!
Sevgilerimle Umutlu kalınız..