‘’Ya kırdığın gönlü Allah seviyorsa? bilseydin ödün kopardı dokunamazdın.’’ Hz. Pîr Mevlânâ    
           
*                                                                                                                                                                                   
Bir zamanlar, ülkenin birinde ulu bir savaşçı yaşardı. Artık yaşlanan bu savaşçı, vaktini gençlere uhrevi dersler vererek geçiriyordu. İlerlemiş yaşına rağmen, insanlar onu kimsenin mağlup edemediğine inanıyordu... Bir gün, yaşlı savaşçının kasabasına, vicdansızlığıyla tanınan bir barbar geldi.                                                                

Adam, rakibini kışkırtma teknikleriyle tanınıyordu. Değişmez şekilde, kışkırttığı ve kızdırdığı rakibine ilk hareketi yaptırır, sonra da hücuma geçerek, mücadeleyi kazanırdı. Bu genç ve sabırsız savaşçı, hiç kimseye yenilmemişti. Yaşlı savaşçının adını duyarak buraya gelmişti ve onu da yenerek şöhretini büyütmeyi amaçlıyordu. Bütün öğrencileri böyle bir müsabakaya karşı çıktıysa da, yaşlı savaşçı onun kavga davetini kabul etti. Herkes, kasaba meydanında toplandı. Genç savaşçı rakibine hakaretler yağdırmaya başladı. Ona doğru taşlar attı, yüzüne tükürdü, akla gelebilecek her türlü aşağılamada bulundu. Yaşlı savaşçının, atalarına bile dil uzattı. Onu kızdırıp ilk hareketi yaptırmak için, saatlerce uğraştı. Fakat, yaşlı adam hep sessiz ve hareketsiz kaldı. İkindiye geldiğinde durum değişmişti.                

Artık yorgun düşmüş, kibri kırılmış aceleci savaşçı, dayanamayıp müsabaka meydanını terk etti.                                                                                          

Öğrencileri, hocalarının bu kadar hakarete karşı tek kelime etmemesiyle hayal kırıklığına uğramışlardı.

Dayanamayıp sordular:                                                                                                                                                

- "Böylesi bir aşağılamaya nasıl dayanabildiniz? Neden kaybedeceğinizi bilseniz de kılıcınızı kullanmadınız? Onun yerine, hepimizi utandırarak korkaklığı seçtiniz?"                                                                       

Yaşlı savaşçı sükunetle şöyle dedi:                                                                                                                                      

- Birisi size bir hediye getirse ve siz de kabul etmezseniz, o hediye kime ait olur?                                                           

- Hediyeyi vermeye çalışana diye cevap verdi öğrencilerden birisi.                                                                            

- Aynı şey küfür, öfke ve hakaretler için de geçerlidir diyerek, son noktayı koydu savaşçı.                                  

- Eğer kabul edilmezlerse, onlar taşıyana ait olmaya devam ederler... 

 *                                                                                                                                                                             

Güzel Söz, Allah'a çağırmaktır. Rabb’imiz ‘’Ve kûlû kavlen sedîdâ’’ (Allah’tan korkun ve doğruyu söyleyin) Ahzâb/70 buyurmaktadır. Kainat ağacının meyvesi olan insan, yaratıkların özüdür. Bunun için gayelerin en yücesini araması gerekir. Bu da ilimdir. Allah’ı hakkı ile bilen, gerçek ilim sahipleri Cevâmiu’l-kelîm, yani az kelime ile çok mana ifade ederler, sözleri vecîz olur. Her insan, meyvesi ile tanınır. Konuştukları ile değerlidir ya da değersizdir. Kötü söz düşmanlığa açılan bir kapıdır. Karşılıklı hakaretlerin şahlandırdığı nefisler, öfkeye ve şiddete döner. Belki gazab-ı İlâhîyi celp eder.  Güzel söz ise, insanları birbirine bağlayan altın zincirdir.

Birisi, Hz. Ebubekir’e:                                                                    

- Sana öyle bir küfrederim ki, seninle birlikte mezara kadar gider, demişti.
                                                                                                                                                     
Sıddık-ı Azam, bu densize şöyle cevap verdi:                                                                                                           

- O pisliğin beni değil, seni takip eder ve mezarında karşına çıkar. Bazı kafalardaki boşluk uzayda yok, içler acısı. Öyle insanlar var ki, başkalarının mutluluğuna çıldırıp mutsuzluklarına kahkaha atacak kadar kötülerdir. Edep dini olan İslâm, ‘’müslümanım" diyen herkese, edebe aykırı söz söylemeyi kesin dille yasaklamıştır. Dil, konuşmak ve meramını ifade etmek için verilmiştir. Ancak ağza gelen her sözü değil, akla ve hikmete uygun olan ve insanları incitmeyen kelâmı konuşmaya müsaade etmiştir. Edebe ve nezâkete uymayı şiar edinmiş bulunan Koca Sultan Yunus Emre (k.s.) şöyle nasihat etmiştir: 
                                                                                                                    
Kişi bile söz demini,                                                                                                                                             
Demeye sözün kemini.  
Kardeşler! Kuran okuduğunuz ağızlarınızdan kötü söz çıkmasın. Kılıç yarası iyileşir ama dil yarası iyileşmez. Küfür şeytana mahsustur, tövbe insana... 
İnsan ile insan arasında fark vardır. Bir demirden hem nal, hem de kılıç yaparlar…  
*     
Aşk olsun!… Aşkınız Cemal, Cemaliniz Nur, Nûrunuz Ayn olsun! efendim…