İnsan ruhu incedir.

Allah bizi yaratırken sanırım cani olmamızı istemedi. Hatta iyi insan olalım, kimseyi kırmayalım diye cenneti ile ödüllendirdi. İnsan ruhu incedir. Kırılgan ve narindir. Özünde bir pamuktur. Önemli olan öze ulaşmaktır. Zor olsa dahi…

 

Ben bir evlat yetiştiriyorum.

Bir kız çocuğu. Kendine güveni olsun, ayakları üzerinde durabilsin ve kimseden korkmayan bir evlat yetiştirmek için elimden geleni yapıyorum. Şu an çoğu annenin yaptığı şeyleri yapmıyorum. Mesela telefonla oynayabilir. Benim denetimim altında. Çizgi filmler yasak değil, zaten kendi de sevmiyor. Otomatik teknolojik alet gibi o yasak bu serbest, onu yiyemez bu yenecek vs vs çok bilmiş annelerden değilim. Ama yabancı biri öpemez. Kucağına alamaz. Sarılamaz benim kızıma. Benim kızım izin verirse öpebilirler. Kadın erkek fark etmez. Ya da genci yaşlısı. İstemediği bir şeye zorlamam. Yemek mi yemiyor? Acıkınca yiyecek. Uyumuyor mu? Uykusu gelince uyuyacak. Hala bezleniyor ve tuvaletini söylemiyor mu? 10 yaşında bez kullanan görmedim. Çünkü her şeyin bir zamanı olduğuna inanıyorum.

 

İnsan yetiştirin.

Kız erkek fark etmez. İnsan yetiştirin ey anneler. Size bu seslenişim. Ruhunuz acımasın. Kırılıp üzülmeyin. Evladınızın suçu sizindir. Suç işleyince üzülmeyecek misiniz? Kendinize kızmayacak mısınız? Ya da ona zarar gelse kendinizi harap etmeyecek misiniz? Ben ederdim. Ben çok kırılır, çok üzülürdüm. Bu hayata geldim. Aşırı kırılgan bir ruha sahibim. Kimseyi bilerek üzmedim. Lakin üzdüklerim var ise de aşırı üzüldüğüm için ben ne yaşadıysam onların da yaşamalarını istediğim için bilerek kırdıklarım var. Anlatmak istediğim buradaki olay aslında çok farklı. Bile isteye kimseyi öldürmedim. Annem beni insanlara zarar versin diye yetiştirmedi. Ve başkasından zarar göreyim diye de bu dünyaya getirmedi.

 

Allah insana rast getirsin.

Ruhumuzun inceliği, kırılganlığı o kadar naif ki… Başkalarının acısı acımız, derdi derdimiz, ilacı olmaya bile çalışıyoruz. Zaman çoğu şeylerin anasıdır. Acıların ilacı mesela. Zamanla geçecek. Geçmese dahi tebessümle hatırlanır. Hüzünlere dalınır. Ruhu sıkışır. Bazı acılar vardır; ne geçer, ne silinir, ne unutulur. Tıpkı 10 yaşındaki bir kız çocuğunun ‘anne lütfen ölme’ demesi gibi. Annesinin de ‘ölmek istemiyor’ demesi gibi. Yeter artık, bitsin bu kahpelikler, Allah belasını versin, böylelerini asacaksın, ve daha o kadar fazla ki bu cümleler… Ve hepsi klavye başında. Herkes delikanlı. Herkes duyarlı…

 

Yoruldum.

Tamiri zor yaralar açılıyor insanların incecik ruhlarında. İlacı yok, tedavisi yok. Unutsa annesi, sığınmak istese geride kalmayan babası… O kadar zor ki tarifi; yazarken boğazım düğümleniyor. Düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum. Ben sinek ısırığına dayanamazken kızımın vücudunda, başkasının ona zarar verme ihtimalini düşünmek bile yetti bana.

 

Ruhumuz zararlı.

Özümüzde var bir şey. Çözemedim ama bir canilik kırıntısı kalmış olmalı. Ne yaralar tam iyileşiyor ne de iyileşenler kendine gelebiliyor. Bu nasıl adalet, bu nasıl düzen? Allah bizi korusun. İnsanın insana yapabileceği bir şey kalmadı demek ki!

 

Dedim ya Allah insana denk getirsin. Annesi iyi yetiştirmiş, ahlaklı, erdemli şeyler bunlar. kaybetmeyip, kaybettirmemek lazım. Dikkat edin kendinize. Huzurla kalın diyeceğim ama yarının ne getireceğini bilemeyiz.