Uluslararası derecelendirme kurumu Fitch, Türkiye'nin notunu Paraguay seviyesine indirdi. Gerekçe olarak, bankaların "tahsili imkânsız krediler oranının" yükselmesi gösteriliyor.
Bu indirim, inandırıcı değil. Çünkü Türkiye'nin ekonomik koşulları, Avrupa'daki pek çok ülkeden daha iyi.
Kredi notunda temel alınacak göstergelerin başında Maastricht kriteri gelir. Not düşürmek için öncelikle bu orana bakmak lazım. Fitch bu oranı göz ardı ediyor. Maastricht kriterine göre, devletin borcu ulusal hasılanın yüzde 60'ının altında olmak zorunda. Türkiye'de bu oran yüzde 35'dir. Avrupa'da, Maastricht kriterini tutturan ülke yok.
İkinci gösterge ekonomik büyüme oranıdır. Ekonomisi büyümeyen ülkeler, borcunu da ödeyemez. Aldıkları kredileri çarçur ederler. Büyüyen ekonomiler ise, borçlarını ödeyebilecek gücü elde ederler. 2017 yılında Türkiye yüzde 7,4 oranında büyüdü. Bu yıl ilk çeyrekte, aynı büyüme oranı devam ediyor. Büyüyen bir ekonominin kredi notunu düşürmek, ekonomi bilimi ile bağdaşmıyor.
Üçüncü gösterge Cari Açık’tır. Maalesef cari açık sorunumuz var. Bu yeni bir sorun değil. Tanzimat’tan beri devam ediyor. Türkiye cari açığını "doğrudan sermaye girişi" ile telafi ediyor. Fitch ise "doğrudan sermaye girişi" ile ilgilenmiyor. Finans kapitalin 'faiz yoluyla" para kazanması  peşinde.
Dördüncü gösterge "Bankaların tahsili imkânsız kredi oranlarındaki" artıştır. Kur artışı, döviz geliri olmayan, yabancı para üzerinden borçlu şirketlerin karlarını eritti. Sıkıntı var. Ancak bu sıkıntı, telafi edilebilir boyutta. Zira Türk bankalarının kaldıraç güçleri yüksek. Sermaye rasyoları 16 civarında seyrediyor. Avrupa'da bu oran 8 civarında. Optimal nokta 12’dir. Türk Bankaları, tahsili imkânsız krediler nedeniyle en fazla sermaye rasyosundan bir puan kaybedebilir. Belki 15’lere düşebilir. Avrupa'ya göre bu oran çok yüksek ve pozitif.
Fitch bunları biliyor. Ama gerekçe göstermekten de kaçınmıyor. Neden?
Nedeni belli. Amaç, Türkiye'nin risk primlerini (CDS’lerini) yükseltmektir. CDS’ler yükseldiği zaman, mevcut Türk EURO-BOND’ları değer kaybediyor. Bu piyasadan borçlanmak pahalı hale geliyor. Bankerler dolaylı olarak amaçlarını gerçekleştiriyor.
Farkında olmadıkları bir durum var. Türk ekonomisi büyüyor. Kredi almadan, ekonominin büyümesi onları rahatsız ediyor. Fakat büyümenin gerisinde, Türkiye'de yatırım yapan şirketler var. Bu şirketlerin “döner sermayeleri, sabit sermayelerine göre” yükseliyor. Kendi imkânları ile yatırımları gerçekleştiriyor.
Finans kesimini kullanarak, Türkiye'de siyasal güç elde etme döneminin kapandığını, bankerler bir türlü hazmedemiyor.