Altın yumuşak bir madendir. Araç-gereç yapmaya uygun değildir. Araç-gereç yapımına demir ve bakır daha uygun. Ancak, tarihin her döneminde altın, demir ve bakıra göre daha değerli bir maden olarak algılanmıştır.

Altının değerli olmasının gerisinde onun, parayı temsil ediyor olması vardır. Para ise, satınalma gücünü temsil eder. Aslında altının güçlü olması, onun satın alma gücünü temsil ediyor olmasından kaynaklanıyor.

Altın paranın, külçe altından değerli olduğunu ilk fark eden LİDYALILAR dır. M.Ö. 7. Yüzyılda, Manisanın SARD kasabasında yaşayan Lidyalılar altından para bastılar. Altın para, külçe altından daha değerliydi. Çünkü, satın alma gücünü temsil ediyordu. Lidyalılar ucuza topladıkları külçe altını, paraya dönüştürdüler. Dünyanın ilk para imparatorluğunu kurdular.

Lidyanın son imparatoru Kroisos, namı diğer KARUN dünyanın en zengin adamı idi. Zenginliğinin gerisinde sahip olduğu altın bulunuyordu. Ancak, paralı ordusuna güvenerek savaş açtığı Perslere, M.Ö. 546 yılında yenildi.

Persler, altının gücünü öğrenmekte gecikmediler. Feth ettikleri ülkelerden vergileri altın olarak topladılar. Persepolisin duvarlarını altın varaklar ile süslediler. Persepolis, altın biriken merkeze dönüştü. Bu güç sayesinde Persler, ilk dünya imparatorluğunu kurmuş oldular.

Persler gücün, bizatihi altından geldiğini zan ediyordu. Halbuki, altın satın alma gücünü temsil ediyordu. Bizatihi altın biriktirmenin bir anlamı yoktu. Bu ekonomik farkı anlayamadıkları için, geri kaldılar. Büyük İskender karşısında tutunamadılar. M.Ö. 330 da yıkıldılar.

Büyük İskenderin kurduğu imparatorluk, ölümü ile dağıldı. Pers altınları, İskenderin generalleri arasında pay edildi. En başarılı olan Mısırda egemenlik süren PTOLEMUS dur. Kleopatra, Ptolamus soyundan gelen son Kraliçedir.

Roma imparatorluğu altın ve gümüş peşinde idi. Romalılar, gümüşün hijyen özelliğini fark etmişlerdi. Gümüşe değer veriyorlardı. M.Ö. 46 yılında Mısırı feth eden SEZAR sayesinde Altın biriktiren Roma, dünya imparatorluğuna dönüştü.

880 yılında, deniz tacirleri ya da korsanları, Bizanstan Venedik şehrini satın aldılar. Venedik merkez olmak üzere, Akdeniz-Karadeniz ve Adriyatikte, ticaret kolonileri kurdular. Koloniler yöredeki ucuz malı satın alıyor, hangi şehirde pahalı ise oraya götürüp satıyordu. Para kazandılar. Venedik altın biriktiren merkeze dönüştü. Uluslararası ticarte dayalı yeni bir para imparatorluğu ortaya çıktı.

Osmanlının 1570 yılında, Kıbrıstaki Venedik kalesini alması ile panik başladı. Giritin düşmesi ile Venedik zenginleri kendilerine yeni bir merkez aramaya başladılar. Gittikleri ilk yer Hollanda oldu. Onu İngiltere takip etti. Venedikliler deniz tacirleri idi. Gittikleri yerde, deniz ticareti yaptılar. Osmanlı, Akdenizde egemen olduğu için, okyanuslarda ticaret yapmak zorunda kaldılar.

Deniz aşırı ülkelerde egemen olmak için, Hollanda ile İngiltere aralarında yüz yıl savaştılar. Savaşı İngiltere kazandı. İngiltere, deniz ticareti ve emperyalist politikalar sayesinde altın biriktirme merkezine dönüştü. Ve güneş batmaz İngiliz İmparatorluğu ortaya çıktı.

İngiliz imparatorluğunun zenginleri koruma siyaseti sayesinde bankerler güçlendiler. İki güç bir arada yaşayamazdı. Bankerler işin sırrını biliyorlardı. İngiltereyi savaşa soktular. 1815 waterloo savaşı sırasında savaşan tarafara borç verdiler. Savaşı Fransa kaybetti. Ama, bankerler kazandı. Fransanın borcuna karşılık merkez bankasını satın aldılar.

Birinci dünya savaşını da bankerler organize etti. Savaşı, Almanya kaybetti. Kazanan bankerler oldu. Bocuna karşı, Alman merkez banaksını satın aldılar.

Şimdi sıra Avrupadaki altınlara gelmişti. Alman savaş makinesini finanse ettiler. Almanya, işgal ettiği ülkelerin merkez bankasına giriyor ve altınları Berlindeki merkez bankasına taşıyordu.

Güç bankerlere geçti. Bankerler, gücün altın biriktirmekten değil, onun temsil ettiği satın alma gücünden geldiğini biliyordu. Satınalma gücünü ise, üretim yaratıyordu. Gücü korumak için, üretici şirketlere sahip olmak gerekiyordu. 1929 ekonomik krizini yarattılar. Üretim yapan fabrikalar zarar etti. Şirketleri, uzuca satın aldılar.

Ekonomik üretim yapısı değişiyor. Sermaye ile bilgi yer değiştiriyordu. Yeni bir teknoloji ile üretim yapan şirketler, rekabette başarılı oluyordu. Finans piyasası kanalıyla yeni çıkan devasa şirketleri de kontrolde tutmak gerekiyordu. BLACK ROCK adındaki finans şirketi, Amerikan borsalarına kota şirket hisselerinin yüzde 84 ünü elinde tutuyor.

Yeni dünya düzeninde, altını yerini “satın alma gücüne” bırakıyor. Satın alma gücünü (üretimi) ele geçirenler dünyaya egemen oluyor.