Dünyada ve Türkiye’de Hekimlerin sınıfsal konumunu gözönünde bulundurursak, genel olarak yoksulların,ezilenlerin,sömürülen halk kesimlerinin yanında yer aldığını görürüz.Muktedirleri zaman zaman kızdırdığını,onların hışmına uğradığını, adeta istenmeyen kişi ilan edildiklerini son günlerde ülkemizde yakınen gördük.TTB ‘ye Sağlık Bakanlığının 2 yıldan uzun süredir randevu vermediğini,muhatap bile kabul etmediğini pandemi sürecinde yakınen izledik.Bu gidişle de vermeyecek gibi.Neden verilmiyor?

Biz hekimler tüm dışlanan eğitimli insanlarımız gibi  uzun ince bir yolda mıyız acaba?

Yoksa birilerine göre gafil ve cahil miyiz?

”Ben cahillerin ferasetine güvenirim” diyenler bize güveneblirler mi?

Niçin gitmemizi istiyorlar? Yerimize kimleri koyacaklar?Bizler uzun bir eğitim almakla hata mı yaptık? Cahil bir üfürükçü olsak daha mı iyi olurdu? Hasta Hekim ilişkisinde hasta ve yakınlarının şiddet uygulamaları cahillik mi?Sorular sorular…

Gelde Tükenmişlik Sendromuna girme!…

*

Bilirsiniz “Aşık Veysel “ ustamızın ünlü bir türküsü var. Gelin birlikte söyleyelim.Belki bu uzun ince yoldan kurtuluruz?

Uzun ince bir yoldayım

Gidiyorum gündüz gece

Bilmiyorum ne haldeyim?

Gidiyorum gündüz gece...

*

Cehaletten  ancak eğitimle kurtulabiliriz.Mesleki atalarımızın büyücüler, şifacılar ve din adamları olduklarını düşünürsek, Hekimlik “Tıp Bilimi”olmakla birlikte aynı zamanda sosyal bir bilimdir.Hekim hasta ilişkisini sosyal bilimle açıklamaya çalışarak, pozitif bir bilim olan tıp bilimini metafizik bir felsefe ya da idealist felsefe ile açıklamak, gerçeği olgularda aramamak anlamı taşır.

•Bir bütün olarak toplumsal olayları, cahillik ve gafillik eksenine oturtup, yorumlamak kabul edilemez.

•Toplumsal olgu ve yaklaşımların öncelikle bir sınıfsal temeli vardır. Bu temel eksen çerçevesinde değerlendirilmelidir.

•Toplumsal olguların; ekonomik, kültür, eğitim ve sosyal yönleri olduğunu unutmayalım!

•Toplumdaki Cahillik ve Gafillik; ancak bilimsel ve halkçı bir eğitim modeli ile yok edilebilir.

•Cahilliği, gafillikten daha anlaşılır bulmak da,başlı başına bir gafilliktir.

•Yakın tarihimize baktığımızda, üfürükçülük, büyücülük ve şifacılık önemli yer tutar.

•Cumhuriyet döneminin aydınlanma hareketi ve göreceli bilimsel gelişmeler sonucunda bu bilim dışı anlayışlar toplumsal hayatımızın dışına itilmeye başlanarak, ne zaman ki bilimin yol göstericiliğinden uzaklaşılınca başımıza örülmeyen çorap kalmamıştır.

•Köy Enstitülerinin kurulması süreci, büyük bir aydınlanma hamlemizi gündeme getirmiştir.

Ne zaman gericilik emperyalizmin kontrolünde toplumsal hayatımıza yön vermeye başladı; İşte o zaman cehalet ve gafillik toplumun üst değerleri haline gelmiştir.

Yönetimde “Halk Dalkavukluğu”,halkın en geri anlayışları ile uzlaşmayı gündeme getirir.

•Elbette cahillik te toplumun geri bir anlayışıdır, yönetenler halkın bu yönünü hep cepte sayarak hareket etmektedir. Bu yaklaşım yöneticileri iktidar da uzun süre tutmaya yaramaktadır.

•Hekim hasta ilişkisini de hastanın zorunluluk ve boyun eğmek yaklaşımı ile açıklayamayız.

•Neoliberal politikalar sonucunda, sağlığı alınıp satılabilir bir meta olarak görmek, hastayı müşteri, hekimi ise patron olarak yorumlamak yanlışın en büyüğüdür.

•1960’ların başından,1970’lerin ikinci yarısına kadar sürdürülen sağlıkta sosyalizasyon hamleleri, sağlıkta ciddi adımlar atmamıza yardımcı oldu. Ne yazık ki süreç uzun sürmedi. Kapitalizim kendi içinde soruna çareler buldu. “Hedefi belli olmayan yelkenliye rüzgar bile yardım edemez.”

Sağlıkta, bilimde ve toplumsal ilişkileri yorumlama da maalesef hedefimiz belli değil ise rüzgar da bize yardımcı olamaz. Bir dönem Beşiktaş’ta teknik direktörlük yapan Slaven Biliç, “Türkiye de temel problem bilgili olanların yetkisi yok, yetkisi olanların ise bilgisi yok” derken ne de doğru söylemiş.

•Eğitim bireylerde davranış değişikliği yapmayı amaçlar.

•Doğru ve sınıf yönü ağır basan bir eğitim anlayışı, neden, niçin, nasıl sorularını sorar ve doğru cevaplarını bulur.

Böylece toplumsal ilişkileri dar, idealist bir felsefi yaklaşım ile çözmekten kurtulur, bilimsel bir yaklaşım ile gerçeğe ulaşmak mümkün olabilir. Mesleki tecrübe ne kadar fazla olursa olsun, eğer doğru ve anlaşılabilir bir yaklaşım ve anlayışınız yok ise sorunları çözmekte o denli başarısız kalırsınız.

•Geniş düşünme ve olguları doğru algılamak ancak bilimsel bir yöntem ile mümkün olabilir.

*

Yazımızı yine Nazım Hikmet’ten bir bölüm ile bitirelim.

Nasıl etmeli de ağlayabilmeli? Farkına bile varmadan.

Nasıl etmeli de ağlayabilmeli? Ayıpsız, aşikare, yağmur misali

Sevgilerimle…