Yaşadığımız günlerin âlem dolu anlarından kopmak mümkün değil. Toplumun her kesiminde farklı anlamlar içersin de, bu altüst oluş  Sürecidir. Üstelik yalnızca ülkemize özgü bir bunalım, kriz değildir yaşanan. Geliyorum, geleceğim diyen dalganın çekip bizi de içine alması kaçınılmaz.  Bu başımıza gelen korona virüs hastalığı  belasıdır. Bunların ötesinde ülke olarak yaşadığımız özel durumlar, işte bu dönemeçte daha da önem kazanmaktadır. Nedir bunlar, derseniz? Terör, ekonomik bunalım, yolsuzluk, yoksullaşma, torba yasası, emeklilerin durumu… Kuşkusuz bunlara eklenecek birçok şey daha var. Gündelik hayatın akışı içinde dönüp her birine baktığımızda nerede olduğumuzu, nelerle uğraştığımızı daha gözleye biliriz. Gündelik akış ve bindir problemler bana gençliğimde, Atlantik’te’’ buz dağına doğru giderken eğlenen Titanik’i hatırlatıyor’’ .Bu sinema şeridi gözlerimin önünden geçerken önemli yerinde bir tespiti içeriyordu, bence.!

Filimde sürüklendiği yerin birazdan çarpılacak bir’’ buzdağı’’ olduğunu görmek algılamak, bunun içinde bir şeyler yapılmasının derdine düşmek başka bilinç, gerektiriyor. Biri göstererek, diğeri anlatarak yansıtır toplumun, insanın gerçekliği; yaşadığımız güne-zamana bakma yordamını oluşturmaya zemin hazırlar. Bu ülkede yapılan sinemanın, dizilerin, yazılan köşe yazılarının, edebiyatın ne olduğuna bakarak o toplumu okuya bilirsiniz. Dahası, bu alanlarda oluşturulan birikime giderek sözünü ettiğim toplumsal bilinç kapılarından geçirebilirsiniz kendinizi. Bu bağlamda şunu açmak isterim; bugünkü yüzyılda insanların yaşam tarzlarına karışılıyor, fikir ve düşünce özgürlüğü yok ediliyor,’’günah’’diye üç kuruşluk ilaçlık rakı içiyordum ona da yasaklar getirilip özgürlükler kısıtlanıyor, insanların çağdaş olmayan ilkel bir yaşam tarzı dayatılmaya çalışılıyor. Laik düzeni yıkma çabaları iyi değil! Laiklik dışı zorlamalar iyi değil Ülkenin bindir sorunu varken karşılıklı küfürleşmeler iyi değil! Fikir ve düşünce özgürlüklerini kısıtlamalar iyi değil! İnsanların yaşam tarzına karışmak iyi değil… Kıraçası, bu durumlarda demokrasi ve anlayışlı olarak herkesin ve kesimlerin bir birleriyle samimi ve içte kucaklaşma zamanıdır. İnsana insan olma bilincini taşıyarak ve insanlığın durumuna iyi bir şekilde bakma duygusu vermektir. İnsanı ayakta yutabilen duygunun ne olabileceğini düşündüm bir anda. ya farkında olarak yaşamak ya da sürüklenmek, görmemek, hissetmemek… Bilmem siz nasıl görüyorsunuz bu gidişatı sevgili okurum.