Tarım toplumu aşamasında savaşı kazanan egemenler işgal ettikleri toprakların sahibi olurdu. Şimdi işler değişti. Dünyayı kendi mülkü sayanların dolar ile dünyayı yönettikleri dönem yaşanıyor.

Amerika 12 bölgeye ayrılmış. Her bölgedeki FED Governörü bankalar kanalı ile kendi bölgelerini yönetiyor. 12 Governör bir araya geliyor ve FED yönetimini oluşturuyor. Amerikan Başkanı sadece FED Başkanını tayin ediyor.

Dolar egemenliği FED'e ait. Amerikan Hükumetinin dolar üzerinde hiç bir egemenlik hakkı yok. FED dolar basıyor. Piyasaya sürüyor. Gerekli görür ise faizleri artırıyor. Piyasadan doları geri topluyor.Bankalara kredi veriyor. Karşılığında faiz alıyor. Aslında verdiği kredi kağıttan ibaret. Bazen kağıt masrafına da katlanmıyor. Elektronik ortamda üretiyor. Bankalar ve Merkez Bankaları kanalıyla dünyayı idare ediyor.

Dünya Merkez Bankaları bir şekilde FED'e entegre olmuş durumda. Euro Bölgesindeki Merkez Bankalarındaki gibi anlaşmayla yaratılmış bir bağımlılık yok. Ancak görünmeyen bir kuvvet ile dünyadaki Merkez Bankaları FED tarafından yönlendiriliyor.

Son altı yıl içerisinde FED 800 milyar dolar olan blançosunu 4,5 trilyon dolara çıkardı. Diğer bir ifadeyle FED dünyaya 3,7 trilyon dolar taze para sürdü.

Piyasadaki para miktarı artar ise paranın değeri düşer kuralı dolar için işlemiyor. Aksine doların değeri her geçen gün artıyor. Artıyor çünkü dünyadaki merkez bankaları dolar rezervlerini artırıyor.

Dolar rezervi arttıkça, ülkeler rezerv olarak tuttukları dolara karşılıksız olarak faiz ödemeye devam ediyor.

Olaya Türkiye açısından bakalım. Türkiye 127 milyar dolar civarında rezervi var. Bu bu rezervin yaklaşık 100 milyarlık kısmı dolar. Türkiye borçlarını 100 milyar dolar azaltabilir. Ancak rezerv tuttuğu için borcunu azaltamıyor. Türkiye CDS lere bağlı olarak yaklaşık yüzde 5 oranında devletin dış borcuna karşılık faiz ödüyor. Kısaca kasada dolar tutmanın Türkiye'ye maliyeti 5 milyar dolar.

Yeni emperyalizm görünmeden dünyayı sömürüyor.