Dünyada en çok katma değeri, savunma sanayi gerçekleştiriyor. Demiri, altından daha pahalıya satıyor. Tipik örneği S 400 ler dir. Soba borusundan hallice, boruları bize 2 milyar dolara sattılar. Ruslara 250 milyon kilo domates sattık. Krşılığında, 250 milyon dolar kazandık. Bir yıllık domates ihracatı, S 400 lerin sekizde birini karşılıyor.

Türkiye son yıllarda savunma sanayinde çok önemli adımlar attı. Meyveleri toplanmaya yeni başlandı. Ürettiğinizi, devlete değil, uluslararası topluma sattığınız zaman başarılı sayılırsınız. Türkiye’de üç şirketimiz var. Savunma sanayi konusunda, ürettiklerini ihraç ediyor.

TUSAŞ, ürettiği Atak Helikopterini geçtiğimiz hafta Filipinlere teslim etmiş. Pek çok ülke ile satış bağlantısı yapmış. Sırada Gökbey adındaki helikopter var. Tusaş, Aksungur adındaki insansız hava aracı üretiyor. Deniz Kuvvetlerine teslim etmiş. Hürjet adındaki hava aracını, Doha Fuarında sergiliyor.

TUSAŞ, uydu üretiyor. Arjantin’e satmış. Başarıya koşuyor.

Vestel Şirketi Karayel adında İnsansız Hava Aracı üretmiş. Suudi Arabistan’a ihraç etmiş. Üretimini sürekli geliştiriyor.

Bayraktar Şirketi, TB 2 Bayraktar adındaki silahlı insansız hava araçlarının ihracatını gerçekleştirmiş. MİUS adında, insansız savaş uçağını tezgahına koymuş üretiyor. Başarıya koşuyor.

Türkiye, savunma sanayinde başarılı işler yapıyor. Bu başarının gerisinde, Aselsan-Roketsan gibi şirketler ve Türk mühendisler bulunuyor.

Dikkatimizi tarihe vermeliyiz. Zira, Türkiye 1936 yılında Danimarka’ya uçak ihraç etmiş idi. Hükümetlerin hatalı tutumları yüzünden, geri kaldık. 1949 yılında generalin biri ''Amerika uçağı bize bedava verecek, uçak üretmemize gerek yok'' diyordu. Şu anda Amerika parasını aldığı uçağı dahi vermiyor.

Türk Milletinin, uçak ve uzay sanayindeki şirketlere ve gelişmelere top yekun sahip çıkması şart. Zira, tarihin tekerrür etmek gibi bir özelliği vardır. İç ve dış düşmanlar pusuya yatmış bekliyor. Kullandıkları enstürman EĞİTİLMİŞ ÇARESİZLİK SENDROMU dur. Bu sendromu kullananları dışlamamız gerekiyor.