Türkiye "para ikamesi sorunu" yaşıyor. Serbest piyasa ekonomisinin önemli sorunlarından birisi de para ikamesidir. Ulusal paraya güven kaybolduğu zaman, insanlar rezerv para tutarak "satın alma güçlerini korumaya" başlıyor.
Para ikamesinin en önemli göstergesi, Bankalardaki Döviz Tevdiat Hesaplarıdır. Toplam mevduat içerisinde, döviz tevdiat hesaplarının oranı yüzde 30'u geçtiği zaman "para ikamesi" başlar. Bu oran yüzde 40'ları geçtiği anda hız kazanır. Zaruri durum olmadıkça "ulusal para" kabul edilmez.
Rezerv paralara, gereğinden fazla değer atfedilmesi, ulusal paranın ani değer kayıplarına neden olur. Ekonomik aktörler, ulusal para cinsinden varlıkları satar. Tahvil ve hisse senedi piyasası değer kaybeder. Piyasa faiz hadleri yükselir. Borsa endeksi düşer.
Para ikamesi yüzünden, ulusal para politikalarının etkinliği de azalıyor. Zira, mevduatın yüzde 50'ye yakını döviz olarak tutulduğu için, ulusal paranın geçerli olduğu alan daralıyor.
Para ikamesine yakalanan ekonomiler, bu sorunu çözmeden "finansal piyasalarda" istikrar kuramaz. Para ikamesinden kurtulmak kolay değildir. Sadece para politikası yetmez. Sorunun çözümü için Maliye (vergi) Politikalarını da devreye almak gerekiyor.
Hükümetin sorunu fark ettiği anlaşılıyor. Nitekim, döviz mevduatları üzerindeki gelir vergisi stopajını, 31 Ağustostan itibaren yüzde 20'ye çıkardı. Altı aya kadar, TL mevduatındaki yüzde 15 olan oranı yüzde 5'e düşürdü. Bu uygulama ile TL cinsinden mevduat cazip hale getiriliyor.
Etkili olabilir mi?
TL mevduat faizlerindeki vergilerin düşmesi yetmez. TL cinsinden mevduata, enflasyon üzerinde getri sağlamak şarttır. Bunun yolu ise, Merkez Bankasının "sıkı para politikasından" geçiyor.Sıkı para politikaları, bankaların mevduata daha yüksek getiri vermesine imkan tanıyor.
Bankalardaki döviz mevduatın, TL'ye dönüşmesinin gerisindeki "psikolojik faktörleri" ihmal edemeyiz. Bunların başında "hükümetin faiz sendromu" geliyor.
Faiz sendromu yenilmedikçe, para ikamesinden kurtulmak mümkün olamaz. Kurlar artmaya devam eder.