Bir ülkenin zenginliği, çalışana ödenen asgari saat ücreti ile ölçülüyor. Zira, ülkede sermaye birikimi arttıkça, emeğin verimliliği artıyor. Artan emek verimliliği, yüksek saat ücreti olarak ekonomiye yansıyor.
OECD'nin 2015 yılı raporlarına göre, Amerika Birleşik Devletlerinde asgari saat ücreti 7,25 dolar olarak hesap ediliyor. Aynı rapora göre, asgari saat ücreti Hollanda'da 11,38 dolar, Fransa'da 12,64 dolar, Avusturya'da 14,98 dolardır.
Amerikan işçisi, Avrupa ülkelerinde çalışanlar kadar asgari ücret alamıyor. Sıradan amerikalı Avrupalı çalışana göre yüzde 30 daha fakir.
Reel satın alma gücü bazında, Amerikan işçisi 1965 yılında 15 dolar civarında saat ücreti alıyordu. Amerikan ekonomisi son elli yılda sürekli büyüdü. Ne oldu da Amerikalı işçinin saat ücreti geri düştü.
Birincisi ve önemlisi, Avrupa'daki sendikaların gücünden kaynaklanıyor. Sendikalar işçi haklarını koruyor. Avrupa'da sosyal devlet ilkeleri kesintisiz uygulanıyor. Amerika'da sendikaların gücü yok. Sosyal devlet ise hiç yok.
İkincisi Amerika'daki bölüşümden kaynaklanıyor. Ekonomik büyümenin yarattığı gelir artışından Amerikan işçisi giderek daha az pay alıyor. Amerika'da vergileri işçiler ve orta sınıƒ ödüyor. Zenginlerin vergi istisna ve muafiyetleri çok yüksek.
Amerika'da, en büyük para finans kesiminde kazanılıyor. Finans kesimi bankerlerin elinde. Doları basan banker aileleri, bastıkları doların yarattığı gelirden bir cent dahi başkalarına vermiyor. Bankerlerin yurt dışında dolar ile kazandıkları gelirler, Amerikan Milli Hasılasına yansıyor. Fakat halka yansımıyor. Zenginlik, küçük bir azınlığın elinde toplanıyor.
Son yıllarda, Amerika'da eğitimli ve fakat yeterli ücret alamayan genç bir nüfus ortaya çıktı. Üniversite eğitimini kredi ile yaptıkları için kredi limitleri dolmuş. Ev alamıyor, evlenemiyor. Evlenseler çocuk yapamıyorlar.
Eğitimli bu kesim Amerikan sistemini sorgulamaya başladı. Dolar basan bankerleri hoş günler beklemiyor.