Bir ekonomi düşünün; Halkın bankada 260 milyar dolar parası var. Devletin dış borcu Maastricht kriterlerinin yarısından az. İhracat artıyor. Yüzde 10 büyüyor. İstihdam artıyor. Kriz olan bir ekonomi büyümez. İhracatı artmaz. İstihdam artmaz. Tüm bunlara rağmen, neden ekonomide sorun yaşanıyor?

Sorunları, iki önemli yanlış uygulamayı, aynı anda yapmak yarattı.

Birinci hata, rezervler artsın diye, döviz mevduat karşılık oranlarını yüzde 25'e çıkarmak idi. Bankalar, merkez bankası karşılık hesaplarına nakit yatırmak amacıyla, piyasadan 5,5 milyar dolar toplamak zorunda kaldılar. Kurlar tetiklendi. Merkez Bankasında rezervler arttı ama, yasal olarak banka bunları kullanamaz.

İkincisi ise faiz sendromudur. Hükümetler faiz düşsün ister. Faizler düşünce yatırımlar artar. İstihdam artar. Ancak, ekonomik bir şart vardır. Yatırımlara, tasarruflar sınır koyar. Tasarruf=Yatırım kuralını hiç bir kuvvet bozamaz. Faiz hiç bozamaz. Olmayan tasarruf ile yatırım yapılmaz. Faizi negatif yapsanız da yatırım artmaz. Bu kurala uyulmadan, politika faizini negatif seviyeye düşürmek vatandaşı dolar satın almaya sevk etti.

Bankaların döviz talebi ile halkın döviz talebi birleşince, dolar kuru 18 liraya çıktı.

Kur garantili mevduat ile, halkın döviz talebi durdu. Ama, kurların istikrar kazanması için Merkez Bankasında biriken rezervlerin de kullanılması lazım. Bunun bir kısmı, dövizden kur garantili mevduata dönen hesaplardan boşta kalan karşılıklar ile çözülüyor.

Türkiyenin dışarıdan para aramasına gerek yok. Halkın bankalarda, 260 milyar dolar parası var. Bu paranın onda birini kullanmak size fazlasıyla yeter. Bunun için, döviz karşılık hesaplarındaki yüzde 25 oranının, aşağı çekilmesi yeterli gelir.

İşlemi yaparken, önemli bir kurala uymak gerekiyor. Piyasanın döviz talebini yakından takip etmek şart. Karşılık hesaplarındaki bir puanlık düşmenin talebi nasıl etkilediğini görmek lazım. Hızlı düşürmek, kuraları çok aşağı çekebilir. İhracatçı etkilenebilir. Uygulamaya, sistem denge bulana kadar devam edilebilir.

Önemli bir sorun daha var. Serbest piyasa ekonomisinde, uluslararası sermaye akımlarına engel olunamaz. Sermaye akımını tayin edici unsur, LİBOR faizidir. Serbest piyasa ekonomisi uygulayan ülke, LİBOR FAİZİNİ göz ardı edemez. Libor altında faiz uygulamak, sermaye çıkışına neden olur. Ülkeden sermaye çıktığı zaman, ödemeler dengesi açık verir. Ödemeler dengesinden açık, cari açığa benzemez. Sonucu çok ani ve ağır olur.

Ödemeler dengesi açığından doğan talebi karşılamak için, rezervleri bozarak ya da dışarıdan borçlanarak döviz arzı yaratmak yeterli gelmez. Altı delik kaba su koymaya benzer. Bunu önlemenin tek yolu deliği kapatmaktan geçer. O da Libor seviyesinde, reel politika faizi uygulamaktır.

Ekonomik karar alıcılara acil görev düşüyor.