Batı emperyalizminin hedefinde eğitim vardır. Hindistanda, İngilizcenin, Kongoda Fransızcanın lisan olarak konuşulmasının gerisinde, emperyalizmin eğitim sömürüsü yatıyor.

Türkiye, emperyalistlerin eğitim üzerinde kurduğu etkiden kendini kurtaramadı. Sorun, 1946 yılında kurulan eğitim komisyonu ile başladı. Fulbright Anlaşması ile Türk Eğitim Sistemi Amerikanın eline geçti. Bu komisyonda 8 kişi görev yapıyor. Dört Türk dört Amerikalı, başkan Amerikalı ve başkanın iki oyu var. Gerisini siz kurgulayın.

Önce, Köy enstitülerini yok ettiler. Zor oldu, ama başardılar.

1972 yılında Başkan Nixon ''Dini eğitimi öne geçirin, din adamlarını kontrol etmek kolay...'' diyerek, hedefi gösteriyordu. 1980 darbesi ile işleri kolaylaştı. Darbeci General Evren Paşanın ilk işi Tarikatları serbest bırakmak ve İmam Hatip Liselerini açmak oldu. Eğitimin kalitesi, giderek bozuldu.

Üniversitelerde ''yabancı dil ile eğitim yapılmasını'' tercih edilir yaptılar. Marmara Üniversitesi İngilizce Ekonomi bölümünde İngilizce iktisat dersleri verirken, işin vehametini öğencilerime anlatıyor, öğrencilerin gözündeki nefreti görüyordum.

Dini siyasete alet edenler, Amerikan eğitim emperyalizminin önünü kesmediler. Zira işlerine geliyordu. Arka bahçe yaratma adına her tarafta, İmam Hatip Okulu açtılar. Cahil bir nesil yetişiyor.

İktidardaki siyasilerin çocukları, kolejlere gidiyor. Halk çocukları İmam Hatiplere yöneltiliyor. Eğitim sisteminde emperyalizm, Türkiye’yi okumuş cahiller ülkesine dönüştürüyor. Eğitimin tepesindeki görevli ''cahil toplumun ferasetine güvenirim'' diyebiliyor.

Sistem kendini çözüyor. Modern dünyada cahillere ve mesleksizlere yer yok. İmam Hatip mezunları, amele seviyesinde iş buluyor ve sistemi sorguluyor.

Geç de olsa toplum gerçekleri görüyor.