Almanya ''Misafir İşçi'' diye tanımladığı ''yeni dünya düzeni kölelerini'' 1960 yılında, ülkesine davet etmişti. Hiç yoktan iyidir anlayışı ile yola çıkan milyonlarca Türk Almanya’nın yolunu tutmuştu. Fakat, 1980 den itibaren Almanya, Türklere kapısını kapattı.

Bu kez aynı Almanya, ''Türkler dışarı =Türken Rauss'' sloganı ile dünyaya sesleniyordu. Türke, vize dahi vermiyordu.

Ancak, bir yolunu bulanlar, bu engeli geçmeye çalışıyordu. Almanya’nın ülkesine girişleri kısıtladığı dönemde, bir Türkün yaşam hikayesi, yazıya konu olacaktır.

Yakın akrabasına ''Beni de Almanya’ya götür'' ricalarına, meşru zemine bir çözüm bulamadılar. Almanya da çalışan akrabanın aile pasaportu ile Almanya’ya giriş yapmaya karar verdiler. Başkasın ait pasaport ile giriş yapmak, gerçekten rizikolu. Ama katlandılar. Tükiyeden çıkış kolay. Almanya’ya girişte, polis kılı kırk yarıyor.

Kahramanımız, çocuğu kucağına aldı, kısmen yüzünü kamufle ediyor. Kolunda, yengesi Alman hava alanından giriş yaptılar. Ki tam o sırada, karşılamaya gelen babasını gören çocuk ''Baba, seni çok özledim'' diye bağırıp, babasına doğru koşmaya başlıyor. Alman polisi, Türkçe konuşulanları anlamamış olmalı ki ''ne oluyor'' diye soruyor. Kahramanımız almanca bilmediği için sesi çıkmıyor ve refakatçi kadın ''amcasını çok özlemiş'' diye cevaplıyor.

Almanya’ya girmekle iş bitmiyor. İş bulmak kolay, fakat, polisten kurtulmak zor. Kahramanımız, Almanya da dikiş tutturamayacağını anlayınca, Fransa’ya gitmeye karar veriyor. Fakat, vize yok. Dağlar ne güne duruyor.

Bir kaç kafadar ile birlikte, dağları, tepeleri dolaşıp, Almanya-Fransa sınırını yürüyerek Fransaya geçiyorlar. Şansa bak ki, Fransanın küçük bir kasabasında yakalanıyorlar. Lisan yok, kimlik yok, para yok, dert çok. Fransız polisi, topladıkları diğer kaçaklar ile birlikte kahramanımızı bir kampa yerleştiriyor. Kahramanımız Türk olduğunu saklamaya karar vermiş. Zira, Türkleri hemen uçağa bindirip iade ediyorlar.

Kampta, en çok Cezayirli var. Etraf zenciden geçilmiyor. Misyoner bir papaz geliyor. ''İnsan hakları'' gibi klasik söylemler ile, kampta bulunanlara oturma ve çalışma müsaadesi alıyor.

Kahramanımız polise Türk olduğunu söyleyince, diğer kaçaklardan ayırıyorlar. Fakat, papaz devreye giriyor. Bunlar benim himayemde diyerek, ona da müsaade alıyor.

Kahramanımız, inşaatta iş buluyor. Çok çalışıyor. Kısa zamanda usta oluyor. Fason iş alıyor. Daha sonra, kendisi ihaleye giriyor. Para kazanıyor. İnşatçı olduğu için, arsa alıp üzerine güzel bir villa yapıyor ve Türkiyedeki eşini ve çocuklarını Fransaya getiriyor. Kızı Hukuk Fakültesini bitiriyor. Küçükler Fransada orta okula gidiyor.

Orta okula gidenler ''Fransız kültürünün etkisiyle'' Fransız gibi davranmaya başlıyor. Onlara ''Türk olduklarını'' hatırlatıyor. Unutmamaları için, Ayvalıkta denize cephe yazlık villanın ön duvarına, kalıcı şekilde, ATATÜRK RESMİ çizdiriyor.