Hakikaten hayattan ve tarihten bir yaprak yaşadığımız müddetçe çok ve çok mühimdir. Bir akşam kahvede oyun oynarken bir arkadaşımız evine her akşam ve her gün aynı saatte gider ve gelirdi. Ona bu huyundan dolayı kılıbık diye takılır, alay ederdik. Şimdi gülme komşuna gelir başına misali yaşlandıkça (ihtiyarladıkça) aynı duruma düşerek bizden sonraki gençlik aynı bize gülüyor. İhtiyarlık çok alay edilecek bir gün ve zaman değilmiş. O arkadaşımız hakikaten haklıymış. Bugün bizde aynı duruma düştük. Bizde aynı saatte gidip geliyoruz. Gelmediğimiz gün ve saatlerde eşlerimizden azar işitmiyoruz. Ben ihtiyarlıkla ilgili yazımı yazmadan önce şiir yazmaya heveslenmiş ve başlamıştım. Netice yavaş yavaş formdan düşerek maalesef ihtiyarladık. Zamanı gelince ihtiyarlıktan bahsedeceğim ve bahsetmeden önce de şiirlerimi bir ajanda da biriktiriyordum. Şimdi AH İHTİYARLIK ŞİİRİMİ buldum. Size onu takdim edeyim.
AH İHTİYARLIK
Gözlerim yüz metreden karıncayı görürdü
Şimdi yanımda hanımı zor seçiyorum
Elli adımdan fısıltıyı duyardı kulaklarım
Şimdi yanımda top atsalar tık yok ah babım
Zıp zıp zırlardım kanguru gibi hoplardım
Şimdi bastonumla birlikte üçayaklı oldum dostum
Gene de bakkala gitmeye kalmadı mecalim
Dişler kaplama ve takma tam basmıyor
Ne yapsam eskisini tutmuyor
Hepsini anlatmaya kalmadı mecalim
Atmışıma kadar ekmeğin kenarını severdim
Şimdi içini yemeye başladım
Belkide gelmişim yolun sonuna
Anlaşıldı bir şey alamayacağım yanıma
Çünkü kendimi seksen yedi yaşında
Götürmeye kalmadı mecalim
Günler öyle çabuk geçti ki
Takvim yapraklarını yırtarken
Şaşardım ve ihtiyarlardan kaçardım
Nasıl bitti seksen yedi seneler
Bende gülmeye başladım acı acı
Ah! İhtiyarlık ne acı.