M.Ö. Dördüncü yüzyılda yaşamış Yunan Filozofları ''Her şeyin ölçüsü insandır'' diyordu. Bu kural değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Zira, bilinen ya da bilinmeyen her şey, insanı ölçü alarak şekillenmiştir. İçinde bulunduğumuz ev, kullandığımız nakil vasıtaları, önümüzdeki bilgisayar insanı ölçü alarak yapılmıştır.
Bilinenleri saptamak kolay. Bilinmeyenleri anlamak için, biraz matematik, fizik ve biyoloji bilgisi gerekiyor. Matematikteki çan eğrisini ele alalım;
X ve Y eksenlerine göre belli bir noktada başlayan ÇAN eğrisi (ya da ters U eğrisi) önce yükseliyor. Belli bir zirveye ulaşıyor. Zirveden dönüş başlıyor. Sıfır noktasında bitiyor.

Çan eğrisi kuralı, hayatın her safhasında egemendir. Yaşamı ele alalım. İnsan doğuyor, büyüyor, belli bir zirveye ulaşıyor. Bir süre sonra dönüş başlıyor. Yaşlanıyor, hızlı bir çöküş ile mutlak sona, ölüme, yani sıfıra düşüyor. İş hayatı da benzer şekildedir. Siyasal toplumların yaşamı dahi benzer şekildedir.

Çan eğrisi '' başlangıç- gelişme ve zirveye ulaştıktan sonra çökme dönemi'' kaçılmaz bir kader gibidir.

Tarihe baktığımız zaman, İmparatorlukların, zirveye ulaştıktan sonra çok çabuk çöktükleri görülür. Nedeni, yapılan son savaşı kaybetmesinden kaynaklanıyor. Tipik örneği, M.Ö. 330 yılında Makedonyalı Büyük İskenderin Pers İmparatorluğuna son vermesidir. Daha sonra gelen imparatorluklar da benzer sonu yaşadılar.

Aslında, siyasal toplum içeriden çürüdüğü için kaçınılmaz son geliyor. Nitekim, 1243 Kösedağ Savaşını kaybeden Selçuklu yıkılma sürecine girdi. Girmek durumundaydı, zira içeriden çürümüştü. Aynı kaderi, Bizans 1453 yılında yaşadı. 1917 yılında, Gazze Savaşını kaybeden Osmanlı İmparatorluğu, 1918 yılında Mondros Mütarekesi ile silah bıraktı. Silah bırakan imparatorluk yıkılır.

İngiliz İmparatorluğu, ikinci dünya savaşını kazandı ama, ekonomik gücünü kaybettiği için dünya imparatorluğu sonlandı. Zira, siyasal toplumları ayakta tutan güç, ekonomiden geçiyor. Ekonomik gücünü kaybeden imparatorluklar, son savaşı kaybederek, tarih sahnesinden silindiler. Savaşı kazansa dahi, ekonomik gücünü kaybetmiş ise egemenlik sonlanıyor.

Tarihi, bize şu gerçeği öğretti. Zirveye ulaşan toplumların çöküş süreci önlenemiyor. Toplumsal çöküşü önlemenin yolu, zirveyi (çıtayı) sürekli yükseltmekten geçiyor. Zirveyi daha yukarı taşımak için ekonomik büyümenin devam etmesi gerekiyor. Ancak, ekonomik büyüme, belli bir sınırda duruyor. Sınırı sermaye birikimi tayin ediyor. İlk gösterge, döner sermayenin sabit sermayeye göre artış göstermesidir. İleri sanayi toplumları bu sorunu yaşamaya başladılar.

Teknolojik yenilikler ile bu sınır aşmak ve zirveyi daha yukarı taşımak mümkün. Yeni teknolojiler ise bilgi sayesinde elde ediliyor. Bilgi ise, eğitim ile sağlanıyor. Eğitimde geri kalan toplumların çöküş süreci çok hızlı başlıyor ve önlenemiyor.