Her toplumun sosyal sınıfları vardır. Genelleme yapıldığı zaman, piramide benzer. Tabanı, emekçiler oluşturuyor. Zenginler, piramidin tepesindedirler. Ortada, kendi imkanları ile yaşamını sürdüren kesim bulunuyor.

Piramide biraz daha baktığımız zaman, emekçilerin köylüler ve sanayi işçileri olduğu görülür. Ortasının köylerde büyük toprak sahipleri ve şehirde emlak sahipleri ile yüksek derece memurlardan oluştuğu görülür. Zenginler sınıfında ise, fabrika sahipler ve bankacılar bulunuyor.

Türk toplumunda yatay ve dikey geçişlerde çok büyük zorluklar vardır. Bu zorluk, zamana ve mekana göre değişiyor. Kültürel etkiler de var. Sıradan köylü bir Türkün, en fazla becereceği yatay geçiş sanayi işçisidir. Usta bir sanayi işçisi, orta sınıfa dikey geçiş yapabilir. Sıradan işçinin, orta sınıfa geçmesi çok zordur. Köyden-İstanbul’a gelen işçinin kaderi, işçi olarak emekli olmak ve köyüne geri dönmektir. Köyüne bir ev yapabilirse ne mutlu. Dikey geçiş şansı yoktur.

Okuyan ve belli bir kariyeri oluşturan köy çocuklarının yüksek derecede memur olması çok zordur. Bu hak şehirde aşayan orta sınıfa verilmiştir. Orta sınıf mensupları birbirlerini tanırlar. Destek olurlar. Kadroları kaparlar. Bu kapışta en büyük rolü, akraba kayırmacılığı oynuyor. Tarikatlar ve Mason Locasının da rolü vardır. Nitekim Üniversitelerde Napotizm denilen, akraba kayırmacılığı yoluyla yerleşenlerin sayısı yüzde 70 leri buluyor. Benzer durum, Yüksek Bürokraside ve Dış İşleri Memuriyetlerinde de vardır. Buralara yaklaşan Halk çocuklarının önü kesilir.

Türkiye’de sanayici ve bankacı olmak, atadan miras kalıyor. Girişimci halk çocukları küçük esnaf olmaktan kurtulamaz. Devleti arkasına alamayan esnaf, büyük üretici aşamasına geçemez.

Son yıllarda, halk çocukları inşaat sektörü sayesinde zenginleştiler. Ancak sadece para sahibi oldular. Sanayici olamadılar. Bankacı olamadılar. Nakliyeci ve ticaret esnafı olmakla yetindiler. Borsalar kanalıyla da banka ve sanayi mülkiyeti ele edilemiyor. Zira, Sanayici ve Bankacılar borsaya kota ettikleri hisse senetleri yüzde 20 leri aşmıyor.

Benim memleketim Orduyu ele alalım. Köyden şehre inen köylülerin en fazla yapacağı iş, fındık fabrikasında hamal ya da işçi olmaktır. Bir parça yetenekli olanlar, fırıncı-bakkal ve aş evi işleten esnafa evrimleşebilir. Fındık fabrikaları, atadan intikal eder. Atalarına baktığınız zaman tefeci olduklarını görürüsünüz.

Orduda kabul edilmiş bir söylem vardır. Lazlar ticaret yapar, Gürcüler siyaset yapar, Türkler dedikodu yapar. Orduda, bir Türk ticaret ya da esnaf olmaya kalktığı zaman, önce en yakınları onu batırmaya çalışır. Orduda dikey geçiş imkansız gibidir.