Çocuklar övgüye tolerans geliştirir ve sürekli artan dozlara ihtiyaç duyarlar. Peki, çocuğunuzu bu kadar övmek yerine ne yapmalısınız?

Çocuklarınızı övmek riskli olabilir. Gerçekten de, “Sen çok akıllısın!” gibi şeyler söylemek veya “Çok yaratıcısın!” demek bazen yardımcı, bazen de zararlı olabilir. Bu yazımızda bunun nedenini anlatıyoruz.

Küçüğünüz bir başarı sergilediğinde veya ayakkabılarını kendi başına giymek gibi bir beceri gösterdiğinde, başarılarından dolayı hemen onu övüyorsunuz. Bravo! Bir şey başardılar ve onları sözlü olarak ödüllendiriyorsunuz. Aslına bakarsanız, övgüleriniz çoğu zaman siz düşünmeden ağzınızdan çıkıyor.

Çocuğunuz eylem=övgü ilişkisini kurdu. Bu nedenle, büyük olasılıkla başarılarını tekrar övülmek için tekrarlayacaktır.

Araştırmalar, övgü kullanımının çocukları daha fazla övgü almaya motive ettiğini oldukça açık bir şekilde gösteriyor. Bu nedenle, övgü bir çocuğu etiketlediğinde (örneğin, “Çok zekisin”), çocuğun zaman içinde performansı veya öğrenme süreciyle ilgilenmek yerine bu algıyı sürdürmeye odaklanması kolaydır.

Psikolog Alonso Tapia, yalnızca övgü kullanmanın “bir kontrol biçimi olarak algılanabileceğini, bu nedenle göreve olan ilginin azalacağını” iddia ediyor. Başka bir deyişle, çocuklarınızın soru sormasını durdurabilir veya katılımlarını en aza indirebilirsiniz. Kısacası, son derece zeki olduklarını söyleyerek çocuğunuzun davranışını pekiştirmeye çalışırsanız, onun içsel olarak motive edilmiş davranışlar sergilemesini durdurabilirsiniz.

Bu nedenle, etkili bir motivasyon çerçevesi oluşturmalarına yardımcı olmak için çocuklarınızı nasıl övmelisiniz? Aşağıdaki üç strateji bir cevap sağlayabilir.

Çocuklarınızı nasıl övdüğünüz onların düşüncelerini etkileyebilir ve buna karşılık zorluklara göğüs germe, sebat etme ve akademik olarak başarılı olma eğilimlerini etkileyebilir. Araştırmaya göre, iki belirli zihniyet vardır: sabit ve büyüme.

Sabit bir zihniyete sahip çocuklar, zeka, karakter ve yaratıcı yetenek gibi şeylerin doğuştan ve değişmez olduğuna inanırlar. Başka bir deyişle, ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar veya ne kadar çaba sarf ederlerse etsinler, doğduklarında kendilerine verilen kartlara büyük ölçüde takılıp kalırlar. Potansiyellerinin sınırlı olduğuna inandıkları için, yeteneklerini test eden zorluklardan kaçınırlar. Bu tür düşünceler kolayca okuldaki başarısızlığının veya sosyal geri çekilmenin nedenleri olabilir.

Büyüme zihniyetine sahip çocuklar, beyni büyüyebilen bir kas olarak düşünür ve yetenekleri pratik, çaba ve özveri ile geliştirilebilir. Gelişim zihniyetine sahip çocuklar, doğuştan yeteneklerinin bir tohum gibi olduğuna ve büyümelerinin, kendilerine nasıl bakıldığına bağlı olarak büyük ölçüde koşullandırılacağına inanırlar.

Düşünmedeki farklılık, dört yaşındaki çocuklardan bir bulmacayı çözmelerinin istendiği bir deneyle kanıtlanmıştır. Onlara daha önce tamamladıkları kolay bir bulmacaya geri dönme veya daha zorlu bir bulmacayı deneme seçeneği verildi.

Sabit zihniyete sahip çocuklar, daha kolay bulmacayı yeniden yapmaya karar verdiler, böylece mevcut yeteneklerini ortaya koydular. Öte yandan, gelişim zihniyetine sahip çocuklar, yeni bir bulmacayı çözme fırsatı olduğunda, birisinin neden aynı bulmacayı tekrar yapmak isteyeceğini merak etti.

Gelişim zihniyetine sahip çocuklar, daha zor bulmacaları çözmeyi seçti. Gerçekten de, büyüme zihniyetine sahip çocuklar, zaten bildiklerini çözerek güven kazanmaya çalışmak yerine, yeteneklerini test etmeye devam etme eğilimindeydiler.