Siyaset bilimine göre Devlet ''kurumlar üstü egemen kurum'' olarak tarif edilir. Siyasal toplumda devletten daha üstün bir kurum yoktur. Kişi de yoktur.

Liberalizm ile birlikte, insan hak ve özgürlüklerinin korunması devlete görev olarak verildi. Liberalist anlayışa göre; Devlet hak ve özgürlüklere saygılı olacak, hak ve özgürlüklerin kullanılmasına uygun ortamı sağlayacaktır.

1948 yılında Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları Beyannamesi ile tanımlanan hak ve özgürlükleri kabul etti. Ancak, Rusya’nın önderliğindeki Sovyetler Birliği, Güney Afrika ve Suudi Arabistan itiraz şerhi koydular. Temel hak ve özgürlükler, liberalist uygulamalar ile imkânlı hale geldi.

Temel hak ve özgürlükleri tanımayan ülkeler için, bireyin devlet karşısında gücü sıfırdır. Günümüzde diktatörlükler bu sınıfa giriyor. Diktatörlüklerde, devletin yaptıkları tartışılmaz. Hukuk tartışılmaz. Yasalar tartışılmaz. Devletin yaptıklarının meşruiyeti tartışılmaz.

Tartışmalar, liberalizmin egemen olduğu demokratik hukuk devletlerinde yapılabilir. Batı Alemi, 1948 den beri, liberalizmi tercih etti ve uyguluyor.

1950 den itibaren, Türkiye de Batı kervanına katıldı. Mümkün olduğu kadar Liberal uygulamalara itibar ediliyor. Devlet egemenliği 'insan haklarına bağlı olarak'' sınırlandı. İstisnalar dışında, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ''İnsan haklarına saygılı hükümler'' içeriyor.

Devlet egemenliğinin, anayasa ve yasalar ile kendi kendini sınırlaması önemli bir sorun ortaya çıkardı. Devlet çıkarı için gerekli ve fakat hukuka aykırı işlemler nasıl çözülecek?

İş kendini gördürüyor. İşin kendini gördürmesi Türkiye’ye özgü değil. Batı da aynı süreci yaşıyor. Ancak, daha profesyonel yöntemler uygulanıyor.

Devlete sadakat, devlet sırrını saklamak ile mümkündür. Bu kurala uymayanlar kaybediyor.