Bir demlik çay, iki fincan Türk kahvesi, bir kupa çözünebilir kahve…

Biraz kitap, iki çocuk -biri daha iki aylık-, azıcık ev işleri, bolca temizlik, yeteri kadar yemek, yer yer tatlı.

 

Televizyon yok, netflix yok, müzik yok…

Telefon var çokça ve bolca da arkadaş instagram hikayeleri…

 

Bir günümün, on altı saatimin kısa özetidir bunlar. Bugün Mart ayının on beşi. Bu güne kadar on beş günde dört kitap bitirdim, üç köşe yazısı yazdım. Kendime vakit ayırdım. Kendimi sevdim ve kendimle barıştım.

 

Farkıma vardım.

 

Kendi gücümle, emeğimle neler yapabileceğimi gördüm, görüyorum. Duygularımı hissetmeye başladım. Kızdıysam söyledim, kırıldıysam sustum, içimde fırtınalar koparken çocuklarıma baktım, sıkılınca annemi aradım, annem sıkılınca beni aradı, yaşadığım anları sosyal medyada paylaştım. Cam silerken, ev süpürürken, yemek yaparken, okumadan önce, okuduktan sonra, kullandığım deterjanlarla, kozmetik ürünlerle ve daha nicesiyle…

 

Öyle rahatmış ki sadece kendini dinlemek ve başına buyruk yaşamak. Öyle huzurluymuş ki kimseyle muhatap olmamak. Sen ne kadar çevre edinirsen o kadar sıkıntı, dırdır, stres demekmiş, anladım. Herkesin kendiyle sorunu var ve yetmiyormuş gibi herkesin seninle de sorunu oluyor. Yaptıkların batıyor, yapmadıkların suç oluyor. Herkes ve her şey değişik tavırlar içerisine giriyor.

 

Bu ve bunun gibi nedenlerden dolayı etrafımda belli başlı kişileri bıraktım. Ne demiştik; bir adım gelene bir adım giderim koşamam artık.

 

Aklım, fikrim ve ruhum yorgun düşerdi çoğu zaman insanlara yetişebilmek için. Duygularım darmadağın, düşüncelerim karmakarışıklaşmış vaziyette olurdu. Bu sene yani otuz üçümde netlik kazandı her şey. Flu ve bulanık olan şeyler parlaklık kazandı. Derler ya bir aydınlanma geldi diye; vallahi geldi. J

 

Eşim ve iki kızımla o kadar huzurlu zamanlar geçiriyorum ki bazen düşünüyorum da fazla yaşamayacak mıyım acaba? Bu kadar mesud olmanın ardında kötü bir şey olmasa bari diyorum. Sonra kendimi “tövbe estağfirullah” çekerken buluyorum. İnsanoğlu işte az mutlu olmayagörsün hemen en kötüsüne hazırlıyor kendini.

 

Bu gün öyle dolu dolu gelemedim sizlere. Lakin huzurumdan sebep tavsiyelerim var sizlere.

Öncelikle tüm kötü niyetlileri arkanızda bırakmayı başarabilirsiniz. Bunun ardından kendinize zaman ayırın. Ne yapmak istediğinize karar verin ve uygulayın.

 

Sonra bir hobi edinin. Kitap, film, müzik, örgü, değişik kahveler, tatlı çeşitleri, satranç, go oyunu gibi gibi… Kendinizden başka dostunuz yok. Çünkü yeri geliyor akşam yemeğini eşinizle yerken siz gününüzden bahsederken o telefonla oynamayı tercih ediyorsa ilk sıranızdaki kişinin yerini kendinizle değiştirme vaktiniz gelmiş demektir.

 

Son olarak size halinizi, hatrınızı, gününüzün nasıl geçtiğini, elini dizinize koyup “anlat” demeyen insanlarla muhatap olmayın. Sizden sürekli davet bekleyen dost, dost değildir. Dost dediğin arar, sorar, gelir. Bakışınızdan derdinizi anlar. Lafla peynir gemileri yürütmek yerine laf etmeden çare arar.

 

Velhasıl kelam önce kendiniz var olun.

Gerisi hayatınıza burnunu sokmak için varlar. Bırakın kenarda dursunlar.