Paralı ekonomiye geçince, haraçların ve borçların mal olarak tahsil edilme metodu sonlandı. Haraçlar ve borçlar altın ile ödeniyordu. 1860 lı yıllarda, Osmanlı dışarıdan altın para borç alıyor. Aldığı altınları İstanbula gemi ile getiriliyor, altın gemiden çıkarılmadan, borca karşılık geri gönderiliyordu.

Bankacılık sisteminin gelişmesiyle işler tamamen değişti. Günümüzde egemenler, haraçları ve borçları bankalar kanalıyla tahsil ediyor. Sömürü devam ediyor. Bankacılık sistemi, sömürünün nasıl gerçekleştiğini, halkın gözünden saklıyor. Sömürü, para-kredi mekanizması yoluyla gerçekleşiyor.

Bankalar, dışarıdan konsorsiyum, sendikasyon adı altında kredi alıyor. Aldıkları kredileri, halka ve hazineye borç olarak veriyor. Topladıkları faizleri, dolaylı yoldan egemenlere aktarıyor.

Bankaların ekonomiye katkısı, parayı yatırımlara aktarmasından kaynaklanır. Eğer, dışarıdan aldıkları paraları, yatırıma aktarıyorlar ise, ülke açısından sonuç pozitif olabilir. Ancak bankalar, aldıkları parları TÜKETİCİ KREDİSİNE dönüştdükleri zaman, sonuç negatif gerçekleşiyor.

Karlar sürekli azalır. Bankalar karlı yatırım bulmakta zorlanırlar. Kısa vadeli, tüketici kredilerini tercih ederler. Üç aylık kredi ile yatırım yapılmaz. Kamuya yararlı ve fakat az karlı yatırımların yapılması için uzun vadeli krediye gerek vardır. Bu nedenle, Hazine Garantili, yap-işlet-devret yatırımlarına mecburiyet doğmuştur. Böylece, fonların yatırıma dönüşmesinin yolu açılmıştır.

Ancak, önemli bir kriter var. Bu kriterin göz ardı edilmesi, sistemin sömürüye dönüşmesine neden olur.

Yap-işlet-devret yatırımlarının, en az piyasa faiz hadleri kadar, getiri sağlaması gerekiyor. Sağlamaz ise bankacılık sistemi hazineye yük oluyor. Hazine topladığı vergileri, bankalara aktarmak zorunda kalıyor. Bankaların dışarıdan aldığı kredilerin, israf edilmesinin bedelini halk ödüyor.