Ekonomik gelişme olmadan toplum gelişemiyor. Ekonomik üretim yapısı, toplumun gelişme aşamasını tayin ediyor.

Üretim yapmak için EMEK, TOPRAK, SERMAYE ve BİLGİ gerekir. Bunları MÜTEŞEBBİS bir araya getirir ve üretimi yapar. Ekonomistler, üretim bilgisini var sayar. Ancak bu var sayım, sermaye verimliliğinin sıfıra inmesi ile yerini BİLGİYE bırakıyor.

1. Üretim toprakta yapılıyor ise, TARIM TOPLUMU aşaması yaşanıyordur.

2. Üretim sermaye (fabrika ağırlıklı) yapılıyor ise, SANAYİ TOPLUMU aşaması yaşanıyordur.

3. Üretim bilgi ağırlıklı ise, BİLGİ TOPLUMU aşamasına geçilmiştir.

Toplumsal gelişmeden en çok DİN etkilenir.

-Tarım toplumu dindar toplumdur. Üretim toprak ağırlıklı olduğu sürece, örf-adet, gelenek ve hukuku din tayin eder. Siyaseti din belirler.

-Sanayi üretim aşamasında, dinin önemi azalır. İleri sanayi toplumunda yok olur. Tipik örnek HOLLANDA dır. 1500 lerde mezhep nedeniyle Hollandalılar önce İngiltereye oradan Amerikaya göç ettiler. Günümüz Hollandası, bir işe yarasın diye KİLİSELERİ satıyor.

Gelişmeyi fark eden siysi önderler, gelişme için ortam hazırladılar. Ancak, toplum sanayileşmediği için, devrimler amacına ulaşamadı. Tipik örnek, Afganistan ve iran dır. Bu ülkelerde,sanayi üretim aşamasına geçilemedi. Din ile toplum idare ediliyor. İran halkı, şahın laik devlet düzenini arıyor.

Ulu Önder ATATÜRK sanayinin önemini biliyordu. Sanayi için sermaye birkimi şarttı. Cumhuriyetin ikinci yılında (1924 yılında) İŞ BANKASINI kurdu. İş Bankası sayesinde, yüzlerce fabrika üretime açıldı. Bunu gören iş adamları, Bankalar kurdular. Bankalar kanalıyla, sermaye birikimi sağlandı be Türkiye hızla sanayi üretim aşamasına geçiş yaptı.

Türkiye hızlı sanayileşmenin, sosyolojik sorunlarını yaşıyor. Toprakta üretimin verimi azalıyor. İnsanlar, toprağı terk ediyor. Sermayeli üretimin egemen olduğu şehirlere göçüyor. Şehir kültürü sisteme egemen oluyor.

Ancak, yeni şehirli olanlar, beraberinde köylü kültürünü getirdiler. Yeni şehirli eski köylü aşaması gibi karmaşık bir yapı ortaya çıktı. Kırılma ençok aile yapısında yaşanıyor.

Geniş aile, yerini ünite aileye (karı-koca ve çocuktan oluşan aile biçimine) bırakmak üzere. Nitekim, yeni yapılan lüks binalardaki dairelerin oda sayısı küçülüyor. Çünkü talep o yönde. Demek ki, ikinci kuşak şehir kültürüne adapte olmuş. Gelinler yanında kaynana istemiyor.

Şehirli olan üçüncü kuşak, köylü yaşam biçimini kabul etmiyor. Dini bayramlarda, baba memleketi köy yerine, tatil beldelerine koşuyor. Çocuklarını, paralı okullara gönderiyor. Laik eğitimi tercih ediyor. Köy kültürünün egemen unsuru DİN, şehirleşen kuşak arasında etkinliğini kaybediyor.