“Sokak kedisi gibiyiz. Nerde şefkat görsek orda kalasımız geliyor.” Diyor Umay Umay.

 

Bu sözü okuduğum ilk andan bu yana hala derin bir bırakmış durumda ruhumda… Mesela ruhumu düşündüm önce. Nice kırgınlıklar, kızgınlıklar, öfke, stres yaşadı. Nelere göğüs gerdi? Neleri sildi, yok etti? Hayatın belki de en zorlu sınavlarını geçti- geçmeye devam ediyor. Belki geçemeyecekleri de olacak.

 

Bir sokak kedisi, sanırım dişi. Ve hamile olabilir. Karnı çok şişmiş. Hava soğuk, hava buz. Sokakta çıt yok. Ofis kapısının önüne yattı. Kalkmıyor. Git diyorum gitmiyor. Masama oturuyorum. Bir şeyler karalıyorum. Kalkıp çay alıyorum. Biraz örgü örüyorum. Kedi hala yatıyor. Babam görüyor kediyi. “Kedi buraya doğuracak galiba” diyor. Kovalıyor kediyi. Salına salına karşı kaldırıma geçiyor kedi. Eski Türk filmlerinden fırlamış, yan bakış atıp “peşimden gel” dercesine bakan aktrisler gibi uzaklaştı. Babama çay koyuyorum. Masama oturuyorum. Sanki az önce kovalamamışız gibi kedi geldi yine kapının önüne kıvrılıverdi.

 

İki üç gün önce sevmişler bu kediyi bizim çocuklar. Meğer bir samimiyet hissetmiş. Yakınlık görmüş. Hoşuna gitmiş olmalı ki ayrılamıyor bizden.

 

Biz insanlar da böyleyiz işte. Nerede şefkat görsek oradan ayrılmak istemiyoruz. Belki zamanla zarar göreceğiz ama ilk karşılaşma sıcaksa hep sıcak gelecek sanıyoruz.

 

Yani biz sokak kedisi gibiyiz.

 

Sırtımızı sıvazlayana, bir kerecik tebessüm edene anında kanımız kaynıyor. Hep böyle kalacaklar sanıyoruz. Oysa ilk terslenmede tekmeyi yiyoruz.

 

Hayat bu ya işte. İnsanoğlu nankör. Bir sevildiği zaman daima sevilecek sanır. Bir sevdiği zaman biraz da onlar sevsin der. İsteklerimiz bitmez bizim. Beklentilerimiz bitmez. Biz sevgi veren değil de alan taraf olmayı seçiyoruz hep. Bundan sebep acılarımız ağır, huzursuzluğumuz daim oluyor.

 

Ne demişti Umay Umay;

“Sokak kedisi gibiyiz. Nerde şefkat görsek orda kalasımız geliyor.”