Uluslararası derecelendirme kurumları, ülkelere kredi notu veriyor. Yatırım yapılabilir kredi notu alamayan ülkelere, bazı fonlar yatırım yapamıyor. Bu yüzden borçlu ülkeler, derecelendirme kurumlarını önemsiyor. Bunlardan birisi de Standart-Poors dur.

Bu gün Standart-Poors, Türkiye hakkında raporunu yayınladı. Türkiye'nin kredi notunu ''Durağan'' olarak tanımlıyor.

Standart-Poors'a göre, Türkiye yatırım yapılabilir ülke konumunda değil. Borç batağındaki, Yunanistan ''yatırım yapılabilir ülke'' olarak tanımlayan bu kuruluşların inandırıcılığı yok. Türkiye söz konusu olduğu zaman, uluslararası derecelendirme kurumları, ''belli amaca yönelik'' derecelendirme yapıyor.

Ülkeler hakkında tahminleri de doğruluk payı taşımıyor. Nitekim Standart-Poors'un 2020 yılına ilişkin Türkiye raporuda, ekonominin yüzde 3,3 küçüleceğini yazıyordu. Bu günkü raporunda, yüzde 0,9 büyüyecek diyor.

Yanılgıya bakar mısınız? Yüzde 4 leri aşıyor.

Bu ölçüde yanılgı, istatistikte kullanılan ''büyük sayılar kanunu'' ile bağdaşmaz. Ekonomik açıdan bakıldığı zaman, raporun sonucu, yanılgı değil. Amacın ''Türkiye'yi kötü göstermek'' olduğu anlaşılıyor.

İleri teknoloji ve istatistiklere rağmen, derecelendirme kurumları, neden, Türkiye’yi olduğundan daha kötü gösteriyor?

-Neden CDS lerden kaynaklanıyor. CDS ler, ülkenin risk primleri olarak mana taşır. Ülke notu riskli hale geldiği zaman CDS ler yükseliyor. Dış kredilerin faiz maliyeti artıyor.

Ülkeler ''yatırım yapılabilir'' konumunda olmadığı zaman, büyük fonlar yatırım yapamıyor. Meydan tefecilere kalıyor. Konsorsiyum kredileri ve euro bondlar yoluyla, bankerler daha yüksek faizle para satarak, ülkeleri soyuyor.

Çare nedir?

Çare borç almamaktan geçiyor. Dışarıdan borç almamanın birinci kuralı, cari açık vermemektir. Cari açık vermemek için, ürettiğinden daha az tüketmek gerekiyor.